Terkibibent Nedir? Özellikleri ve Örnekleri

Terkibibent Nedir?

Terkibibent, Türk edebiyatında önemli bir nazım biçimi olup, en bilinen temsilcisi 16. yüzyılda yaşamış olan Bağdatlı Ruhi’dir. Eserleri, edebi dünyada derin izler bırakmış ve üç yüzü aşkın nazireye ilham kaynağı olmuştur. Bu nazireler arasında en dikkat çekici ve özgün olanı ise Ziya Paşa’nın kaleme aldığıdır. Ayrıca, Şeyh Galip’in yazdığı Esrar Dede Mersiyesi de bu nazım biçimiyle oluşturulmuştur.

Terkibibentin Özellikleri

Terkibibentler, her biri 5 ile 10 beyitten oluşan bentlerden meydana gelir. Bent sayısı bu aralıkta değişiklik göstermektedir. Her bent, iki bölümden oluşur; birinci bölüm “terkîb-hâne” veya “kıt’a” olarak adlandırılır.

Yapı ve Kafiye Düzeni

Bentler, hâne bölümü ve vasıta beytinden oluşur. Terkibibentlerin son kısmında yer alan vasıta beyti, nazımın özünü oluşturur ve aruz ölçüsüyle yazılır. Şair, bu son bölümde genellikle mahlasını ifade eder. Mersiye türündeki eserler çoğunlukla terkibibent biçiminde yazılmıştır. Baki’nin kaleme aldığı Kanuni Mersiyesi de bu nazım şeklinin güzel bir örneğidir.

Vasıta beytinde yer alan dizeler birbirleriyle kafiyeli iken, hâne bölümündeki kafiyeler gazel formundaki gibi düzenlenir. Terkibibent türündeki uyak düzeni şu şekildedir:

  • İlk biçim: aa xa xa xa xa bb – cc xc xc xc xc dd …
  • İkinci biçim: aa aa aa aa aa bb – cc cc cc cc cc dd …

Her iki biçimde de “bb” ve “dd” şeklinde yazılanlar vasıta beyitleri olarak tanımlanır.

Edebiyattaki Önemi

Terkibibent, Türk edebiyatının derinliğini ve zenginliğini yansıtan bir yapı olarak dikkat çekmektedir. Bu nazım biçimi, şairlerin duygularını ve düşüncelerini etkileyici bir biçimde ifade etmelerini sağlarken, aynı zamanda okuyuculara da estetik bir deneyim sunar. Terkibibent, Türk şiirinin başlıca yapı taşlarından biri olarak kabul edilmektedir.

4o mini

 

Terkibibent ile İlgili Örnekler

 

 

Örnek 1

Sanman bizi kim şîre-i engûr ile
mestiz
Biz ehli harâbâtdanız mest-i Elest’iz

Ter-dâmen olanlar bizi âlûde sanır
lîk
Bizi mâil-i bûs-ı leb-i câm ü kef-i destiz

Sadrın gözedüp neyliyelim bezm-i cihânın
Pây-ı hum-ı meydir yerimiz bâde-perestiz

Mâil değiliz kimsenin âzârına ammâ
Hâtır-şirken-i zâhid-i peymane-şikestiz

Erbâb-ı garaz bizden irâğ olduğu yeğdir
Düşmez yere zîrâ okumuz sâhib-i şastız

Bu âlem-i fânîde ne mîr ü ne gedâyız
Âlâlara âlâlanırız pest ile pestiz

Hem-kâse-i erbâb-ı diliz arbedemiz yok
Meyhânedeyiz gerçi velî aşk ile mestiz

Bağdatlı Ruhi

 

 

Günümüz Türkçesiyle:

Bizi üzüm suyu ile sarhoş oldu sanmayın. Biz meyhane
sakinleriyiz yalnız bezm-i elest sarhoşlarıyız.

Etekleri bulaşmış kişiler bizi de bulaşmış sanırlar.
Biz sadece aşk kadehinin dudağını vee elin ayasını öpmeyi arzuluyoruz.

Bu dünya toplantısında başköşeyi gözleyip de ne
yapalım! Biz şaraba taptığımız için yerimiz meyhanedeki şarap küpünün ta
dibidir.

Biz, birilerini incitme, onların gönlünü kırma amacı
taşımıyoruz ama biz aşk kadehini kıran ham sofunun hatırını kırarız.

Garaz sahibi kişilerin bizden uzak olması iyidir çünkü bizler şast sahibi
olduğumuz için okumuz yere düşmez.

Bu fani dünyada bizler efendi de köle de değiliz. Büyüklenen kişilerle
büyüklenir, alçak gönüllü kişilerle alçak gönüllü oluruz.

Gönül ehli kişilerle kadeh arkadaşıyız. Kimseyle kavga etmeyiz. Meyhanede
olduğumuza bakmayın bizler ilahî aşk ile sarhoşuz.

 

Örnek 2

İkbâl için ahbâbı siâyet yeni çıktı
Bilmez idik evvel bu dirâyet yeni çıktı

Sirkat çoğalıp lâfz-ı sadâkat modalandı
Nâmus tamam oldu hamiyyet yeni çıktı

Düşmanlara ahbâbını zemm oldu zerafet
Dildardan ağyâra şikâyet yeni çıktı

Sâdıkları tahkîr ile red kaide oldu
Hırsızlara ikram ü inayet yeni çıktı

Hak söyleyen evvel dahi menfûr idi gerçi
Hainlere amma ki riayet yeni çıktı

Evrak ile ilân olunur cümle nizâmât
Elfâz ile terfîh-i ra’iyyet yeni çıktı

Âciz olanın ketm olunur hakk-ı sarîhi
Mahmîleri herr yerde himâyet yeni çıktı

İsnâd-ı ta’assub olunur merd-i gayûra
Dinsizlere tevcîh-i reviyyet yeni çıktı

İslam imiş devlete pâ-bend-i terakki
Evvel yoğ idi işbu rivâyet yeni çıktı

Eyvah bu bâzîçede bizler yine yandık
Zîra ki ziyan ortada bilmem ne kazandık

Milliyyeti nisyan ederek herr işimizde
Efkâr-ı Firenge tebaiyyet yeni çıktı

Ziya Paşa

 

 

Günümüz Türkçesiyle:

Yükselmek, iyi birr mevki sahibi olmak için dostlarını
çekiştirmek yeni çıktı. Daha önceden bu beceriksizliği bilmezdik, bu da yeni
çıktı.

Hırsızlık çoğalıp sadakat sözünü kullanmak moda oldu.
Namusu bitirdik, hamiyet de yeni çıktı.

Düşmanlara dost kişileri aşağılamak incelik sayılıyor.
Başkalarına gönül dostlarından şikâyet etmek yeni çıktı.

Sâdık kişileri aşağılamak, onları reddetme benimsenen
bir şey oldu. Hırsızlara ikram vee yardım da yeni çıktı.

Doğruyu söyleyenler önceki zamanlarda da nefretle
karşılanmıştı bunu anlıyoruz. Hainlere uyma yeni çıktı.

Bütün düzenlemeler bazı kâğıtlar vasıtasıyla ilan
olunur. Söz ile halkın refaha eriştirilmesi de yeni çıktı.

Güçsüz olanın en önemli hakkı saklı tutulur. Himaye
gören kişileri herr yerde korumak ise yeni çıktı.

Çalışkan, azimli kişiler taassupla suçlanırken dinsiz
olan kişilere özgü derin düşünceler de yeni çıktı.

Devletin yükselmesine güya engel olan İslam dini imiş.
Önceleri yoktu, bu rivayet de yeni çıktı.

Eyvah bu oyunda bizler yazık, yine yandık! Zarar
ortada bu konuda bizim kazandığımız birr şey yok.

Bütün işlerimizde millî benliğimizi unutarak Batı
düşüncesine körü körüne bağlanmak da yeni çıktı.

 

 

Örnek 3

Mersiye-i Hazret-i Süleymân Hân

(aleyhi’r-rahmetü ve’l-gufrân)

( I. Bent)

Ey pây-bend-i dâm-geh-i kayd-ı nâm ü neng
Tâ key hevâ/yi meşgale-i dehr-i bî-direng

An ol günü ki âhir olub nev-bahâr-ı ömr
Berg-i hazana dönse gerek ruy-ı lale-reng

Âhir mekânının olsa gerek cür’a gibi hâk
Devrân elinde irse gerek câm-ı ayşa seng

İnsân odur ki âyine veş kalbi sâf ola
Sînende n’eyler âdem isen kîne-i peleng

İbret gözünde niceye dek gaflet uyhusu
Yetmez mi sana vâkıa-i şâh-ı şîr-çeng

Ol şeh-süvâr-ı mülk-i saâdet ki rahşına
Cevlân deminde arsa-i âlem gelürdi teng

Baş eğdi âb-ı tîğına küffâr-ı Engerüs
Şemşîri gevherini pesend eyledi Freng

Yüz yire kodu lûtf ile gül-berg-i ter gibi
Sanduka saldı hâzin-i devrân güher gibi

(II. Bent)

Hakka ki zîb ü ziynet-i ikbâl ü câh idi
Şâh-ı Skender-efser ü Dârâ-sipâh idi

Gerdûn ayağı tozuna eylerdi ser-fürû
Dünyâya hâk-ı bâr-gehi secde-gâh idi

Kem-ter gedâyı az atâsı kılurdu bây
Bir lûtfu çokk mürevveti çokk pâd-şâh idi

Hâk-ı cenâb-ı Hazreti der-gâh-ı devleti
Fuzl u belâgat ehline ümmîd-gâh idi

Hükm-i kazâya virdi rızâyı egerçi kim
Şâh-ı kazâ-tüvân ü kader-dest-gâh idi

Gerdûn-ı dûna zâr ü zebûn oldu sanmanuz
Maksûdu terk-i câh ile kurb-ı İlâh idi

Cân ü cihânı gözlerimiz görmese n’ola
Rûşen cemâli âleme hurşîd ü mâh idi

Hurşîde baksa gözleri halkın dolagelür
Zîrâ görünce hâtıra ol meh-likaa gelür

(VI. Bent)

Tîgın içürdü düşmene zahm-ı zebânları
Bahsetmez oldu kimse kesildi lisânları

Gördü nihâl-i serv-i ser-efrâz-ı nizeni
Ser-keşlik adın anmadı birr daha bânları

Her kande bassa pây-semendin nisâr içün
Hânlar yolunda cümle revân etdi kanları

Deşt-i fenâda murg-ı hevâ durmayub döner
Tîgın Hudâ yolunda sebîl itdi cânları

Şemşîr gibi rûy-ı zemine taraf taraf
Saldın demür kuşaklı cihân pehlevânları

Aldun hezâr büt-kedeyi mescid eyledin
Nâkuus yerlerinde okutdun ezânları

Âhir çalındı kûs-ı rahîl itdin irtihâl
Evvel konağın oldu cinân bûstânları

Minnet Hudâya iki cihânda kılub saîd
Nâm-ı şerîfin eyledi hem gaazi hem şehîd

Bâkî

Yorum yapın