Tabakhaneye bok yetiştirmek: Kötü bir duruma düşmek, işleri kötüleştirmek. Özellikle umulmadık veya istenmeyen bir sonuç elde etmek .
- Taban çekmek: Hızla kaçmak, yerinden hızla uzaklaşmak. Sıkışık veya tehlikeli bir durumdan hızla kaçmak anlamına gelir.
- Tabana kuvvet: Hızla koşmak, yürümek veya kaçmak . Özellikle bir yere hızlıca ulaşmak için yapılan eylemi ifade eder.
- Tabana kuvvet kaçmak: Sıkışık bir durumda hızla uzaklaşmak anlamına gelir. Genellikle zor bir durumdan kaçmak için yapılan hızlı hareketi tanımlar.
- Tabanı yanmış it gibi dolaşmak: Üzgün, karamsar veya kötümser bir tavır sergilemek. Belli bir olaydan dolayı moral bozukluğunu ifade eder.
- Tabanları yağlamak: Bir işte başarılı olmak için her yolu denemek veya çok çaba sarf etmek. Ayrıca, sıkışık durumlarda kaçış yolu bulmak anlamında da kullanılır.
- Tabanvayla gitmek: Koşmak, aceleyle gitmek. Özellikle bir yerden bir yere hızla gitmeyi ifade eder.
- Tabela partisi: Akademik veya profesyonel anlamda nitelikli olmayan, sadece isim yapmış ancak içeriği zayıf olan kuruluşları tanımlar. Genellikle niteliksiz eğitim kurumları veya iş yerleri için kullanılır.
- Tabela üniversitesi: Gerçekten eğitim verilmeyen, sadece isim yapmış bir üniversiteyi tanımlar. Yani, adının dışında nitelikli bir eğitim vermeyen okul .
- Taburcu olmak: Hastaneden iyileşip çıkmak veya bir yerden ayrılmak . Genellikle hastane gibi yerlerden çıkmak için kullanılır.
- Taçsız kral: Bir pozisyonda veya görevde olan ancak gerçek güç veya yetkiye sahip olmayan kişiyi ifade eder. Gerçek bir kral gibi yetkisi olmasa da tahtta olan birini tanımlar.
- Tadında bırakmak: Bir işi veya durumu fazla uzatmadan, yeterli noktada sonlandırmak. Özellikle bir şeyin fazla uzamadan bitirilmesi gerektiğini ifade eder.
- Tadını kaçırmak: Bir şeyin keyfini veya zevkini bozmak. Genellikle bir olayın veya durumun hoşnutluk veren tarafını yok etmek .
- Tahtalı köyü boylamak: Geçici olarak bir yerde bulunmak ya da bir yerden ayrılmak . Genellikle hoş olmayan bir yerden ayrılmak veya geçici olarak bulunmak .
- Tak tak oteli: Bir yere sık sık, düzenli olarak gitmek . Özellikle sık sık gittiğiniz bir yeri ifade eder.
- Takılıp kalmak: Bir yere ya da duruma bağlı kalmak, hareket edememek. Genellikle bir yerde veya durumda sabit kalmak .
- Takıp takıştırmak: Sürekli olarak gösterişli ve dikkat çekici eşyalar takmak. Özellikle moda veya süs takıntısı olan kişileri ifade eder.
- Takke düştü kel göründü: Gizlenen veya saklanan bir şeyin ortaya çıkması. Özellikle gerçeklerin ya da bir kişinin gerçek yüzünün anlaşılması .
- Takla atmak: Hızla dönebilmek veya bir işte ustaca hareket etmek. Genellikle bir şeyi başarmak için çeşitli yetenekler kullanmak .
- Takoz koymak: Bir işin veya planın önüne engel koymak, işi zorlaştırmak . Ayrıca, bir şeyin durmasını sağlamak için kullanılan bir yöntem anlamına gelir.
- Talihi yar olmak: Şanslı bir durumda olmak veya şansın iyi gitmesi. Genellikle şanslı bir durumu ifade eder.
- Tam adamına düşmek: Bir işin veya durumun tam olarak uygun kişiye gelmesi. Yani, doğru kişiyle veya uygun zamanda olmak .
- Tam üstüne basmak: Doğru bir noktayı veya konuyu hedef almak. Genellikle tam olarak doğru noktayı vurgulamak .
- Tan ağarmak: Sabah olmak, günün ilk ışıklarının gelmesi. Genellikle günün ilk saatlerini ifade eder.
- Tanrı misafiri: Misafir, konuk. Özellikle beklenmedik veya geçici bir misafiri tanımlar.
- Tantuna gitmek: Bir yere gitmek, özellikle yemek yemek veya eğlenmek amacıyla dışarı çıkmak .
- Tasamın on beşi: Belirsiz, karmaşık veya tam olarak net olmayan bir durumu ifade eder.
- Tası koyup gelmek: Bir işi tamamladıktan sonra geri dönmek. Genellikle bir işi bitirdikten sonra geri dönmek .
- Tası tarağı toplamak: Bir işi tamamlamak, hazırlıkları bitirmek . Genellikle bir şeyin veya işin düzenlenmesi .
- Taş atıp kolu yorulmamak: Bir işte çaba sarf etmeden başkalarına zarar vermek. Yani, bir işte zahmetsiz olarak başkalarını etkilemek .
- Taş çatlasa: Olmayacak veya zor bir şeyin olması. Genellikle imkânsız veya zor bir durumu ifade eder.
- Taş kesilmek: Çok dikkatli, sessiz ve hareketsiz olmak. Genellikle ciddi ve hareketsiz bir durumu tanımlar.
- Taş taş üstünde bırakmamak: Her şeyi alt üst etmek, her yeri karıştırmak. Genellikle her şeyi yerle bir etmek .
- Taş yağar kıyamet kopar: Büyük bir olayın veya problemin yaşanması. Genellikle büyük ve yıkıcı bir olay .
- Taşa tutmak: Bir şeyi sert ve zorlu bir şekilde eleştirmek veya suçlamak. Genellikle sert bir şekilde eleştirmek .
- Taşı ölçeyim: Bir şeyin boyutunu veya uygunluğunu kontrol etmek. Genellikle bir şeyin ne kadar uygun veya yeterli olduğunu değerlendirmek .
- Taşı sıksa suyunu çıkarır: Bir şeyi ya da durumu en ince ayrıntısına kadar analiz edip sonuçları detaylı bir şekilde ortaya koymak. Genellikle bir işin detaylarına inmek ve her şeyi araştırmak .
- Tatlıya bağlamak: Bir durumu veya tartışmayı olumlu bir şekilde sonuçlandırmak, tatlı bir hale getirmek. Genellikle bir meseleyi iyi bir şekilde sonuçlandırmak .
- Tavan başına çökmek: Bir şeyin ya da bir olayın çok büyük bir şekilde yıkıcı etkisi olmak. Genellikle büyük bir sıkıntı ya da kriz .
- Tavan başına yıkılmak: Bir olayın veya durumun büyük bir felaket yaratması. Genellikle büyük bir sorun veya yıkım yaşamak .
- Tavşan bayırı aştı: Bir işin veya olayın tahmin edilenden çok daha büyük veya zor bir hale geldiğini ifade eder.
- Tavşan boku: Kötü, işe yaramaz ya da değersiz şeyleri tanımlar. Genellikle küçük ve önemsiz şeyler .
- Tavşana kaç, tazıya tut demek: Bir işi ya da durumu çözmek için çok çeşitli bahaneler bulmak ya da her şeyi başkalarına yüklemek. Genel olarak sorunlardan kaçmak ve sorumluluklardan kaçmak .
- Tavuğuna kışt demek: Bir kişinin ya da şeyin küçük ya da önemsiz olduğunu ima etmek. Genellikle bir şeyi küçümsemek .
- Tebeşire peynir bakışlı: Çok dikkatli ve titiz bakışlara sahip olan birini tanımlar. Genellikle detaylara çok dikkat eden kişileri ifade eder.
- Teessüf ederim: Üzgün olduğunuzu veya bir durumdan dolayı üzülme . Bir tür özür ya da üzüntü ifade eder.
- Teessür olmak: Üzülmek, sıkılmak ya da moral bozukluğu yaşamak. Genel olarak duygusal bir sıkıntı yaşamak .
- Tefe koymak: Bir kişiyi ya da şeyi küçümsemek veya ona düşük bir değer vermek. Genellikle birini küçük düşürmek .
- Tehlike çanları çalmak: Tehlikeli bir durumun yaklaştığını veya büyük bir sorunun olduğunu işaret etmek. Genellikle bir tehdit veya risk .
- Tek atmak: Bir işte veya oyunda bir hamlede başarılı olmak. Özellikle bir şeyde hemen başarı sağlamak .
- Tek kürekle mehtaba çıkmak: Tek bir çabayla büyük bir başarı elde etmek. Genellikle minimal bir çaba ile büyük bir başarı sağlamak .
- Tek yemek: Bir kişiye ya da bir duruma özgü tek bir eylemde bulunmak. Genellikle belirli bir durumda sadece bir şeyi yapmayı ifade eder.
- Teker meker yuvarlanmak: Bir şeyin ya da durumun zamanla ilerlemesi, sürüncemede kalması. Genellikle bir şeyin yavaş yavaş hareket etmesini tanımlar.
- Tekerine çomak sokmak: Bir işin veya planın önüne engel koymak. Genellikle bir planın gerçekleşmesini engellemek .
- Tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş: Her şey yerli yerine oturur, her şeyin bir yeri ve zamanı vardır . Genellikle her şeyin doğru yere geldiğini ifade eder.
- Tepe tepe kullanmak: Bir şeyi veya durumu çok fazla kullanmak, tüketmek . Özellikle aşırı kullanım anlamında ifade edilir.
- Tepeden bakmak: Birine üstünlük taslamak veya küçümsemek. Genellikle birine yüksekten bakmak, onu küçümsemek .
- Tepesi atmak: Sinirlenmek, öfkelenmek. Genellikle ani bir şekilde öfkelenmek .
- Tepesi üstü: Bir şeyin ya da bir olayın tüm yönleriyle, eksiksiz olarak değerlendirilmesi. Genellikle bir durumu tüm ayrıntılarıyla incelemek .
- Tepesinde havan dövmek: Bir kişinin ya da şeyin çok fazla baskı altında olduğunu veya sürekli sorun yaşadığını ifade eder. Genellikle yoğun bir stres altında olmak .
- Tepesinden kaynar sular dökülmek: Bir kişinin çok büyük bir sorunla karşılaşması veya ciddi bir sıkıntı yaşaması. Genellikle büyük bir felaket yaşamak .
- Tepesine binmek: Bir kişiye veya duruma baskı yapmak, onu sıkıştırmak. Genellikle birine baskı yapmak .
- Tepesine çıkmak: Bir şeyde veya durumda zirveye ulaşmak, en üst noktaya gelmek. Genellikle başarılı bir noktaya gelmek .
- Tepesinin tası atmak: Bir kişinin sabrının tükenmesi veya öfkelenmesi. Genellikle bir kişinin sabrının kalmaması .
- Tepesinin tasını attırmak: Bir kişiyi öfkelendirmek, sabrını taşırmak. Genellikle bir kişiyi sinirlendirmek .
- Ter dökmek: Bir işte ya da çabada yoğun olarak çalışmak, çok çaba harcamak. Genellikle emek harcamak .
- Tereciye tere satmak: Kendi işine ya da uzmanlık alanına uygun olmayan bir şey satmak ya da yapmak. Genellikle başkalarının işine gereksiz bir şey sunmak .
- Teslim bayrağını çekmek: Yenilmek, pes etmek . Genellikle bir mücadelede yenilmek veya vazgeçmek .
- Testi kırılsa da kulpu elinde kalır: Bir şeyin bozulması veya yok olması durumunda bile bazı yararlı veya değerli parçaların kalacağı . Genellikle kayıptan sonra bile bazı şeylerin korunması .
- Tezkere eline vermek: Bir işin veya görev süresinin tamamlandığını bildiren belgeyi vermek. Genellikle bir işin tamamlandığını ya da bitirildiğini ifade eder.
- Tığ gibi: İnce ve zarif olmak. Genellikle bir kişinin veya şeyin çok ince ve dikkat çekici olduğunu ifade eder.
- Tıka basa doldurmak: Bir şeyi ya da yeri tamamen doldurmak. Genellikle aşırı şekilde doldurmak .
- Tırpan atmak: Bir şeyi kökünden yok etmek veya büyük bir değişiklik yapmak. Genellikle köklü değişiklikler yapmak .
- Tığı teber şahı levent: Herhangi bir işte yeterli bilgi veya deneyim sahibi olmayan birini tanımlar. Genellikle yeteneksiz veya deneyimsiz kişileri ifade eder.
- Tiridine banmak: Bir şeyi fazla umursamak veya önemsemek. Genellikle bir şeyi aşırı derecede düşünmek .
- Top patlasa duymamak: Çevresindeki büyük olayları veya sesleri fark etmemek, duymazdan gelmek. Genellikle bir şeyin farkında olmamak .
- Top yoluna gitmek: Bir şeyin veya olayın doğal akışında devam etmesi. Genellikle her şeyin yolunda gitmesi .
- Topa tutmak: Bir kişiyi veya durumu yoğun şekilde eleştirmek veya suçlamak. Genellikle birinin ya da bir şeyin sert bir şekilde eleştirilmesi .
- Tophane güllesi: Çok yüksek sesle konuşmak veya çok büyük bir etki yaratmak. Genellikle büyük bir etki yaratan veya yüksek sesle konuşan kişileri tanımlar.
- Topun ağzında olmak: Tehlikeli bir durumda veya kritik bir noktada bulunmak. Genellikle risk altında olmak .
- Tosunum: Genellikle iri yarı, kaba veya güçlü kişileri tanımlar. Ayrıca, biraz şişman kişileri ifade etmek için de kullanılabilir.
- Toto oynamak: Şans oyunlarına katılmak veya risk almak. Genellikle şansa dayalı oyunlar veya riskler almak .
- Tozpembe görmek: Her şeyi olumlu ve iyi yönde görmek. Genellikle her şeyi olumlu bir şekilde değerlendirmek .
- Tozunu atmak: Bir şeyin ya da bir kişinin üzerindeki kirleri, sorunları temizlemek. Genellikle bir şeyi temizlemek veya düzene koymak .
- Treni kaçırmak: Bir fırsatı ya da zamanı kaçırmak, önemli bir durumu değerlendirememek. Genellikle fırsatı kaçırmak .
- Tribünlere oynamak: Kamuoyunu etkilemek, halkın gözünü boyamak için davranmak. Genellikle bir şeyin ya da bir kişinin dikkat çekmek için abartılı davranması .
- Tulum çıkarmak: Çok fazla eğlenmek, keyifli bir şekilde vakit geçirmek. Genellikle büyük bir zevk ve coşku içinde olmak .
- Tumba yatak: Rahat bir şekilde uyuyabilmek için yapılan çok rahat yatak. Genellikle çok rahat bir uyku ortamını ifade eder.
- Tur bindirmek: Bir kişiye ya da duruma çok fazla yüklenmek veya çok fazla iş yaptırmak. Genellikle aşırı yüklenmek .
- Tut kelin perçeminden: Sıkıntıda olan birini ya da kötü durumda olan birini kurtarmak. Genellikle zor bir durumu çözmek .
- Tuttuğun altın olsun: Bir kişinin tuttuğu şeyin değerli ve başarılı olmasını dilemek. Genellikle iyi dileklerde bulunmak .
- Tutunacak dalı olmamak: Umutsuz, çaresiz bir durumda olmak. Genellikle destek bulamamak veya yalnız kalmak .
- Tuzla buz etmek: Bir şeyi tamamen bozulacak veya yok olacak şekilde zarar vermek. Genellikle bir şeyin tamamen yok edilmesi .
- Tuzla buz olmak: Tamamen dağılmak veya bozulmak. Genellikle bir şeyin tüm düzeninin bozulması .
- Tuzlayayım da kokmayasın: Birine ya da bir şeye küçük bir iyilik yapmak, onu güzelleştirmek. Genellikle bir şeyi ya da durumu güzelleştirmek .
- Tuzluya oturmak: Zor bir duruma düşmek veya sıkıntı yaşamak. Genellikle zorlu bir durumla karşılaşmak .
- Tütünü tepesinden çıkmak: Sinirlenmek, öfkelenmek. Genellikle bir kişinin çok fazla sinirlenmesi .
- Tüy dikmek: Bir kişiyi rahatsız etmek ya da ona yük olmak. Genellikle birini sıkmak veya yük olmak .
- Tüyleri diken diken olmak: Büyük bir korku ya da heyecan yaşamak. Genellikle korku ya da heyecan nedeniyle vücudun tepkisini tanımlar.
- Tüyleri ürpermek: Çok korkmak veya şaşırmak. Genellikle yoğun bir korku ya da üzüntü .
- Ucu bucağı görünmemek: Bir şeyin ya da bir durumun sonunun görünmemesi, çok büyük olması. Genellikle her şeyin geniş ve sonsuz görünmesi .
- Ucu bucağı olmamak: Bir şeyin çok büyük ve sınırsız olduğunu ifade eder. Genellikle belirsizlik veya büyüklük .
- Ucu dokunmak: Bir şeyin sonuna veya sonucuna yaklaşmak. Genellikle bir olayın ya da işin sonuna yaklaşmak .
- Uç vermek: Bir şeyi tamamlamak ya da bir noktaya getirmek. Genellikle bir işi sonuca ulaştırmak .
- Ufağını tefeğini toplamak: Küçük detayları toparlamak veya küçük eşyaları bir araya getirmek. Genellikle küçük şeyleri düzenlemek .
- Ulu orta konuşmak: Açıkça ve doğrudan konuşmak, genellikle yüksek sesle ve rahatsız edici şekilde konuşmak. Genellikle yüksek sesle ve açıkça konuşmak .
- Ununu elemiş, eleğini asmış: Hayatında önemli bir aşamayı tamamlamış veya işleri yoluna koymuş kişi. Genellikle bir kişinin hayatında önemli bir noktaya geldiğini ifade eder.
- Utancından yerin dibine geçmek: Büyük bir utanç yaşamak, yerin dibine girmek. Genellikle çok utanç verici bir durumda olmak .
- Utandınsa yüzüne kalbur tut: Utanç duyduğunuzda yüzünüzü gizlemeyi öneren bir ifade. Genellikle utanç verici bir durumda olmamak için yüzü gizleme .
- Uyuşukluk tutmamak: Bir kişinin sürekli uykulu olmaması veya enerjik olması. Genellikle uykusuzluk ya da enerjik olmak .
- Uykusu açılmak: Bir kişinin uykusunun geçmesi veya enerjik hale gelmesi. Genellikle uykunun geçmesi ve enerji kazanmak .
- Uykusunu almak: Yeterli uyku yapmak, dinlenmek. Genellikle uyku ihtiyacını karşılamak .
- Uykuya dalmak: Uyuma eylemi. Genellikle bir kişinin uyuması .
- Uyuz olmak: Bir kişiyi veya durumu rahatsız edici bulmak, sinirlenmek. Genellikle rahatsızlık veya sinirlenmek .
- Uzun kulaktan haber almak: Bir bilgiyi dolaylı yoldan veya başkalarından duymak. Genellikle dolaylı yoldan bilgi edinmek .
- Uzun lafın kısası: Bir konuya kısaca değinmek, özünü anlatmak. Genellikle uzun bir açıklamanın özünü özetlemek .
- Uzun sözün kısası: Uzun bir konuşmanın veya hikayenin özünü vermek. Genellikle uzun bir açıklamanın kısa özetini vermek .
- Uzun yaşın ahiri ölüm: Uzun bir ömrün sonunun ölümle biteceğini ifade eder. Genellikle uzun bir yaşamın sonunda ölümün kaçınılmaz olduğunu belirtir.
- Ücüğünden cücüğüne: Bir şeyin tüm ayrıntıları, her yönüyle. Genellikle bir şeyin her yönünü detaylı olarak ifade eder.
- Üç aşağı beş yukarı: Yaklaşık olarak, tahminen. Genellikle kesin olmamakla birlikte yaklaşık bir ölçü belirtir.
- Üçe beşe bakmamak: Maddi veya diğer küçük detaylara önem vermemek, büyük resmi görmek. Genellikle küçük şeylere takılmamak .
- Üçkâğıt açmak: Aldatmaca yapmak, hileli davranmak. Genellikle bir şeyi kandırmak veya aldatmak .
- Üçkâğıta getirmek: Bir kişiyi veya durumu aldatmak. Genellikle başkalarını kandırmak veya aldatmak .
- Üçün birini almak: Bir konuda ya da seçimde, tercihlerden birini yapmak. Genellikle bir seçim yapmak .
- Ümidi boşa çıkmamak: Umutların gerçekleşmesi, beklentilerin karşılanması. Genellikle umutların gerçekleşmesi .
- Ümitleri yeşermek: Ümitlerin, beklentilerin artması veya canlanması. Genellikle umutların tekrar canlanması .
- Üsküdar dolmuşu gibi birbirinin üzerine: Çok kalabalık ve düzensiz bir durumda olmak. Genellikle çok sıkışık veya düzensiz bir ortamı tanımlar.
- Üst perdeden başlamak: Yüksekten, resmi bir şekilde veya ciddi bir tonla konuşmak. Genellikle resmi veya ciddi bir şekilde başlamak .
- Üst perdeden konuşmak: Resmi veya ciddi bir dil kullanmak, yüksekten konuşmak. Genellikle resmi bir dil kullanmak .
- Üstten almak: Bir şeyin en üst kısmını almak veya en yüksek seviyede olmak. Genellikle en üst seviyede olmak .
- Üstü kapalı konuşmak: Belirsiz veya dolaylı bir şekilde konuşmak, doğrudan ifade etmemek. Genellikle dolaylı bir dil kullanmak .
- Üstü örtülü konuşmak: Açıkça söylememek, dolaylı yoldan ifade etmek. Genellikle dolaylı veya örtük bir şekilde konuşmak .
- Üstünde durmak: Bir konuya veya duruma özel önem vermek, dikkat etmek. Genellikle bir konuyu önemseyip üzerinde durmak .
- Üstünden atmak: Bir yükten ya da sorundan kurtulmak. Genellikle bir sorunu veya yükü geride bırakmak .
- Üstüne titremek: Bir şeyi çok önemsemek, korumak. Genellikle bir şeye özel dikkat göstermek .
- Üstüne varmak: Bir konuya yoğunlaşmak veya birinin üzerine gitmek. Genellikle bir konu üzerinde yoğunlaşmak .
- Üstüne vurmak: Bir konuya veya noktaya vurgu yapmak, üzerinde durmak. Genellikle bir şeyin önemini vurgulamak .
- Üzerinize iyilik sağlık: Birine sağlık dilemek, iyi dileklerde bulunmak. Genellikle bir kişiye iyi dileklerde bulunmak .
- Üvey evlat muamelesi görmek: Birine haksızlık etmek, ayrımcılık yapmak. Genellikle birine kötü muamele yapmak .
- Üzerinden atmak: Bir yükten ya da sorundan kurtulmak. Genellikle bir sorunu ya da yükü geride bırakmak .
- Üzerine titremek: Bir şeyin üzerinde özel dikkat ve özen göstermek. Genellikle bir şeyi korumak ve çok önemsemek .
- Üzerine tuz biber ekmek: Bir sorunu veya sıkıntıyı daha da artırmak, zorlaştırmak. Genellikle bir durumu daha da kötüleştirmek .
- Üzerinize afiyet: Yediğiniz veya içtiğiniz şeyin iyi olmasını dilemek. Genellikle yemek ya da içecek hakkında iyi dileklerde bulunmak .
- Üzüm üzüm üzülmek: Üzüm yeme eylemiyle ilgili bir şekilde üzüntü yaşamak. Genellikle bir şeyi veya durumu küçümsemek .
- Üzüm yemek değil bekçi dövmek: Bir işin amacını veya sonucunu doğru değerlendirememek. Genellikle bir şeyi veya durumu yanlış değerlendirmek .
- Üzümün çöpü var, armudun sapı: Her şeyin, her ürünün kendi eksiklikleri vardır, hepsi tamam değil . Genellikle her şeyin eksik ya da kusurlu olduğu ifade edilir.
- Vadesi gelmek: Bir şeyin ya da olayın zamanı dolmak, süre tamamlanmak. Genellikle bir şeyin süresinin dolması .
- Vakit geçirmek: Zaman geçirmek, boş vakti değerlendirmek. Genellikle zamanın boşa harcanması .
- Vaktini şaşırmamak: Zamanı doğru kullanmak, her şeyi zamanında yapmak. Genellikle zamanı doğru değerlendirmek .
- Var kuvveti pazuya vermek: Tüm gücüyle çalışmak veya bir şeyi yapmak. Genellikle büyük bir çaba veya güç harcamak .
- Var mısın: Bir eyleme, teklife katılmak isteyip istemediğini sormak. Genellikle bir öneriye ya da teklife katılmak .
- Var yemez: Bir şeyin değerli ya da önemli olmadığını ifade eder. Genellikle bir şeyin değerini düşürmek .
- Vara yoğa karışmak: Her işin içine karışmak, her şeye müdahale etmek. Genellikle her işe müdahil olmak .
- Vardığın yer körse sen de gözünü kapa: Gitmek istediğin yer kötü veya faydasızsa, sen de ona uygun davran. Genellikle kötü bir duruma uygun davranmak .
- Varlık içinde yaşamak: Zengin ve konforlu bir yaşam sürmek. Genellikle çok rahat ve zengin bir yaşam .
- Vebali boynuna: Bir sorumluluğun veya suçun yükünü almak. Genellikle bir sorumluluğu veya hatayı üstlenmek .
- Verilmiş sadakası olmak: Bir şeyin veya bir olayın önceden belirlenmiş, değiştirilemez olduğunu ifade eder. Genellikle kaderin belirlediği .
- Vık dedirtmemek: Kesin bir şekilde bir şeyi ya da durumu korumak, kimsenin müdahale edemeyeceği hale getirmek. Genellikle bir şeyin çok iyi korunması .
- Vız gelip tırıs gitmek: Hiçbir şekilde etkilenmemek, aldırmamak. Genellikle bir şeyin kişi üzerinde etkisi olmamak .
- Vız gelmek: Küçük şeylere aldırmamak, önemsememek. Genellikle bir şeyin önemsiz olduğu ifade edilir.
- Vidin kalesi gibi metin olmak: Çok sağlam ve dayanıklı olmak. Genellikle bir şeyin çok güçlü ve sağlam olduğunu ifade eder.
- Vira bismillah: Bir işe başlamak için dua veya iyi dileklerde bulunmak. Genellikle bir işe başlamak .
- Voli vurmak: Bir topa ya da objeye güçlü bir şekilde vurmak. Genellikle topa veya objeye sert bir darbe vurmak .
- Volta atmak: Bir şeyi ya da bir durumu dolandırmak, dolaylı yoldan ilerlemek. Genellikle dolaylı bir yol takip etmek .
- Voyvoda kesilmek: Kendini çok önemli veya yetkili bir şekilde göstermek. Genellikle büyük bir güç veya yetki göstermeyi ifade eder.
- Vur deyince öldürmek: Hızlı ve kesin bir şekilde hareket etmek. Genellikle hemen ve etkili bir şekilde tepki vermek .
- Vur patlasın çal oynasın: Büyük bir coşku ve eğlence içinde olmak. Genellikle büyük bir eğlence ve coşku .
- Vurduğu çok; ama öldürdüğü yok: Çok şey yapmak ama etkili sonuçlar elde edememek. Genellikle çok çaba gösterip sonuç alamamak .
- Vurduğu yerden ses getirmek: Yapılan bir işten etkili sonuçlar almak, dikkat çekmek. Genellikle bir işin sonuçlarının etkili olması .
- Vurgun yemek: Büyük bir kayıp yaşamak, genellikle finansal veya duygusal anlamda büyük bir zarar görmek. Genellikle büyük bir zarar veya kayıp yaşamak .
- Vurucu güç: Etkili ve güçlü bir etki veya kuvvet. Genellikle güçlü bir etki yaratmak .
- Vuslat kıyamete kalmak: Bir ilişki veya hedefin tamamlanmasının uzun bir süre alması veya belirsiz olması. Genellikle uzun sürecek bir bekleyiş .
- Vücuda getirmek: Bir projeyi, planı veya düşünceyi hayata geçirmek. Genellikle bir şeyi gerçekleştirmek .
- Vücudunu ortadan kaldırmak: Bir kişiyi ortadan kaldırmak ya da yok etmek. Genellikle ciddi bir şekilde zarar vermek veya yok etmek .
Ya bu deveyi gütmeli ya bu diyardan gitmeli: Bir kişi ya mevcut sorunu çözmeli ya da oradan ayrılmalı. Genellikle bir sorunun ya çözüme kavuşturulması ya da yer değiştirmenin gerektiğini ifade eder.
- Ya deve ya deveci: Her şey ya çok iyi ya da kötü olabilir, ikisinden biri olmak zorunda. Genellikle her şeyin ya iyi ya da kötü olabileceğini belirtir.
- Ya devlet başa ya kuzgun leşe: Bir duruma net bir çözüm getirilmeli; ya başarılı olunmalı ya da başarısızlık kabul edilmeli. Genellikle kesin sonuç ve net bir durum gerektirdiğini ifade eder.
- Ya herro ya merro: Tam bir kesinlik ya da açıklık ifade edilmediğinde kullanılır; her şey ya iyi ya da kötü olabilir. Genellikle durumu netleştirmeyi ifade eder.
- Ya herrü ya merrü: Her şey ya çok iyi ya da çok kötü olabilir; kesin bir durum ortaya konulmalıdır. Genellikle net bir sonuç ya da durumu ifade eder.
- Ya sabır çekmek: Sabırlı olmak, zor bir durumu dayanarak geçirmek. Genellikle sabır göstermeyi ifade eder.
- Ya sopa yememiş ya da saymasını bilmiyor: Bir kişinin uygun cezayı almadığı veya doğru hesap yapmadığı . Genellikle bir kişinin hatalarını anlamadığı veya cezalandırılmadığı durumları ifade eder.
- Yabana atmak: Önemsememek, dikkate almamak. Genellikle bir şeyi ya da durumu göz ardı etmek .
- Yabana söylemek: Boş yere konuşmak, dikkate alınmayan şeyler söylemek. Genellikle etkisiz konuşmalar .
- Yabancı gelmemek: Tanıdık olmak, bilinen bir şey gibi olmak. Genellikle bir şeyin tanıdık ve bilinen olduğunu ifade eder.
- Yağa, bala batırmak: Bir şeyi veya kişiyi fazla yüceltmek, abartmak. Genellikle bir şeyi aşırı şekilde övmek veya güzelleştirmek .
- Yahey: Genellikle bir kişiyi ya da bir durumu dikkatle karşılamak, heyecanla seslenmek anlamında kullanılan bir ünlem.
- Yahudi pazarlığı: Bir şeyin ya da bir anlaşmanın çok detaylı ve sıkı bir şekilde pazarlık edilmesi. Genellikle pazarlık süreçlerinin zor ve detaylı olduğunu ifade eder.
- Yaka paça: Birini ya da bir şeyi zorla bir yere götürmek veya yakından tutmak. Genellikle bir durumu zorla veya yakın şekilde kontrol etmek .
- Yakadan atmak: Bir kişiyi ya da bir şeyi bırakmak, sorumluluktan kaçmak. Genellikle bir yükten veya sorumluluktan kurtulmak .
- Yakasına yapışmak: Bir kişiyi çok yakından takip etmek veya üzerine gitmek. Genellikle bir kişiyi sürekli takip etmek veya ona baskı yapmak .
- Yakasından atmak: Bir kişiyi veya durumu tamamen bırakmak, sorumluluğu bırakmak. Genellikle bir kişiyi ya da durumu tamamen bırakmak .
- Yakasını bırakmamak: Bir kişiyi ya da bir durumu sürekli rahatsız etmek, peşini bırakmamak. Genellikle bir kişiyi sürekli takip etmek veya sıkmak .
- Yalan ağlamak: Gerçek olmayan bir şekilde üzüntü veya ağlama davranışı sergilemek. Genellikle samimi olmayan bir üzüntüyü ifade eder.
- Yalancı pehlivan: Gerçekten etkili olmayan, gösterişli fakat gerçek bir becerisi olmayan kişi. Genellikle gösterişli ama etkisiz olan birini tanımlar.
- Yalayıp yutmak: Bir şeyi ya da bir kişiyi tamamen kabul etmek, eleştirmemek. Genellikle tamamen onaylamak .
- Yalınayak başı kabak: Kötü durumdaki, geçim sıkıntısı çeken kişi. Genellikle maddi durumun kötü olduğu .
- Yalova kaymakamı: Genellikle sorumluluk almayan ya da işi ciddiye almayan kişi. Bu deyim, ciddiyetsiz davranışları ifade eder.
- Yan basmak: Bir kişiye ya da duruma dolaylı yoldan yaklaşmak, yüzeysel davranmak. Genellikle bir şeyi ya da kişiyi yüzeysel değerlendirmek .
- Yan gelip yatmak: Hiçbir iş yapmadan tembellik etmek. Genellikle boş boş vakit geçirmek .
- Yan gözle bakmak: Kötü niyetle veya kıskançlıkla bir şeyi veya kişiyi gözlemek. Genellikle olumsuz bir şekilde bakmak .
- Yanağında güller açmak: Bir kişinin çok güzel ve mutlu görünmesi. Genellikle güzel ve neşeli bir ifadeyi tanımlar.
- Yandan çarklı: Düz yoldan gitmek yerine dolambaçlı yollardan ilerlemek. Genellikle dolambaçlı ve karmaşık bir yol takip etmek .
- Yangın var diye bağırmak: Gerçekten önemli olmayan bir durumu büyük bir sorun olarak göstermek. Genellikle gereksiz yere büyük bir gürültü yapmak .
- Yangına körükle gitmek: Bir sorunu daha da kötüleştirmek, bir durumu daha da karmaşık hale getirmek. Genellikle sorunları daha da büyütmek .
- Yangından mal kaçırmak: Kriz durumunda fırsatçılık yapmak, aceleyle bir şeyler almak. Genellikle kriz durumlarından fırsat yaratmak .
- Yanlış ata oynamak: Yanlış bir tercih yapmak, yanlış bir karara varmak. Genellikle yanlış bir seçim ya da karar almak .
- Yaprak kıpırdamamak: Hareketsizlik, sessizlik. Genellikle çok sessiz veya hareketsiz bir durumu tanımlar.
- Yaptığını bilmemek: Yaptığı şeyin sonucunu veya etkisini fark etmemek, sorumsuz olmak. Genellikle yapılan eylemin farkında olmamak .