Portre Nedir?
Bir kişinin karakteristik özelliklerini okuyuculara tanıtmak amacıyla yazılan edebi eserlere portre denir. Bu tür yazılarda gözlem yeteneği oldukça önemlidir. Portre, roman, öykü, anı, gezi yazısı, biyografi ve otobiyografi gibi türlerin içerisinde yer alabildiği gibi, bağımsız bir edebi tür olarak da karşımıza çıkabilir.
Portreler, edebi eserlerde kullanıldığında, anlatılan kişiyi okuyucunun zihninde canlandırarak kalıcı bir etki bırakmayı amaçlar. Özellikle romanlarda, kahramanların zihinde yer edinecek şekilde betimlenmesi sağlanır. Kahramanların hem fiziksel hem de ruhsal yapıları detaylı bir gözlem gücüyle tasvir edilir.
Portreler, iki ana kategoriye ayrılır: fiziksel portre ve ruhsal portre. Edebi eserlerde bu iki tür portre iç içe geçebilir.
Portre Türleri
Fiziksel Portre
Bir kişinin dış görünüşünü anlatan portrelerdir. Bu portrelerde kişinin boyu, yüzü, kıyafetleri gibi fiziksel özellikler detaylandırılır. Ayrıntılı sıfatlar kullanılarak kişinin farkını ortaya koymak amaçlanır. Fiziksel portrelerde nesnellik ön plandadır; kişi gerçekçi bir şekilde tasvir edilir. Gerçeklikten uzaklaşan betimlemeler, inandırıcılığını yitirebilir.
Ruhsal Portre
Bir kişinin iç dünyasını, duygularını, alışkanlıklarını, düşünce yapısını ve davranışlarını anlatan portrelere ruhsal portre denir. Fiziksel portreye göre daha zor olan ruhsal portre, derin bir gözlem yeteneği gerektirir. Bir kişinin ruhsal portresini doğru yansıtmak için onunla zaman geçirmeli, karakterini, hobilerini ve zaaflarını anlamalıyız. Bu tür bir portre, kişinin içsel yapısına dair detaylı bir anlayış sunar.
Ruhsal portreler, yalnızca başkalarının gözlemlerine veya duyumlarına dayanarak sağlıklı bir şekilde oluşturulamaz. Anlatımın etkileyiciliği, kişinin kendi sözlerine de yer verilerek artırılabilir.
Portre Örnekleri
Örnek 1: Namık Kemal
Namık Kemal, büyük ve yuvarlak bir başa, oldukça yüksek bir alına ve pembe bir yüze sahipti. Kaşları hafifçe eğimli, gözleri koyu ela, burnu iriceydi. Yüzü, ilahi bir cazibe taşıyor, ne zaman hiddetlense kaşları çatılırdı. Yüzünde özellikle yaşadığı olaylar sonucu derin izler vardı.
Siyahlaşmaya yüz tutmuş kumral sakalı, geniş omuzları ve orta boyu ile dikkat çekerdi. Gözleri ise ona ayrı bir hava katıyordu; bazen bir şimşek çakarcasına parlıyor, bazen hüzünle doluyordu. Onun derin bakışlarını gören herkes, ona saygı duymaktan kendini alıkoyamazdı.
Yaşantısındaki sade tavırlarıyla da bilinir, gösterişten uzak bir hayat sürerdi. Kıyafetleri sade olurdu, altın kordonlu saatler ya da işlemeli mendiller gibi eşyalar kullanmayı sevmezdi.
Ali Ekrem Bolayır
Örnek 2: Atatürk
Gördüğüm fotoğraflardan hareketle, biraz kilolu, hafif yorgun ve sert hatlara sahip biriyle karşılaşmayı beklerken, kapıdan içeri bir ışık seli gibi giren enerji dolu bir figürle gözlerim kamaştı. Mavi ve yeşil tonlarındaki gözleri adeta bir maden gibi parlıyordu. Onun bakışları, bir insanın iç dünyasını yansıtan en önemli unsurlardan biriydi. Yüzü canlı, sağlıklı bir renge sahipti ve sarı saçları düzgünce taranmıştı.
Altı yüz yıllık bir devri sanki bir anda yıkıp, yeni bir çağ başlatan bir liderin izlerini yüzünde taşımayan bu adam, adeta tüm tarihi yenileyen bir enerjiye sahipti. Tarihin enkazından yükselen ve yepyeni bir dünyayı inşa eden fikirleriyle o, bir volkan kadar güçlü ve sakin bir görüntü sergiliyordu.
Ahmet Haşim
Örnek 3: Atatürk
Atatürk, her duruma adapte olabilen bir kişilikti. Onun bakışları, jestleri ve hareketleri, etrafına bir dinamizm yayardı. Bu dinamizm o kadar güçlüydü ki, birkaç dakikalık bir konuşma bile bu sakin ve mütevazı adamın aniden en ciddi kararları alabilecek bir güce sahip olduğunu hissettirirdi. Bir harp gemisi gibi her an harekete hazır, çevik ve enerjikti.
Ahmet Hamdi Tanpınar
(Beş Şehir)