Bir varmış, bir yokmuş, evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, renk cümbüşüyle dolu, dev ağaçların gölgesinde yaşayan bir Sonbahar Perisi varmış. Bu peri, her yıl sonbaharın en güzel anlarında ortaya çıkar, ormanı ve ormandaki hayvanları altın sarısı yapraklarla süsler, onlara bolluk ve bereket getirirmiş. Hayvanlar onu çok severmiş, çünkü Sonbahar Perisi her gün aç hayvanlara yemek getirir, zor durumda olanlara yardım eder, onların dertlerini dinlermiş. Perinin adı Perinay’mış. Ancak Perinay’ı sevmeyen bir tek hayvan varmış: Yaramaz Tilki.
Yaramaz Tilki, kurnaz ve bencil bir yaratıkmış. Başkalarının mutlu olmasından hoşlanmaz, herkesin sıkıntı yaşamasını istermiş. Perinay’ın hayvanlara yardım etmesini kıskanır, bu yardımları sadece kendi çıkarına kullanmak istermiş. Onun için diğer hayvanların aç kalması hiç önemli değilmiş, çünkü Tilki tüm yiyecekleri kendisi için istiyormuş.
Bir gün, Sonbahar Perisi yine her zamanki gibi ormana yiyecek götürmek için yola koyulmuş. Ormanın derinliklerine doğru yürürken, dev bir ağacın dalları arasında gökyüzüne doğru uçmaya başlamış. Ancak o gün, hiç beklemediği bir şey olmuş: Perinay’ın kanadı, yaşlı bir ağacın sıkışmış dallarına takılıp kalmış. Ne kadar çabalasa da kanadını kurtaramamış ve olduğu yerde asılı kalmış.
Saatlerce yardım beklemiş. Perinay, yardım istemek için ormanın her köşesine seslenmiş, ama kimse onu duymamış. O sırada Yaramaz Tilki, uzaklardan Perinay’ın sesini işitmiş. Hemen yanına gitmiş ve perinin ağaçta sıkışıp kaldığını görünce içinden sevinçle gülmüş. “İşte şimdi yemekler sadece bana kalacak!” diye düşünmüş. Perinay ondan yardım istemiş, ama tilki yardım etmek yerine gülerek uzaklaşmış.
Ancak ormanın sessizliği uzun sürmemiş. Bir süre sonra ormandaki hayvanlar, Sonbahar Perisinin neden gelmediğini merak etmeye başlamış. Çünkü Perinay her gün onları ziyaret eder, aç kalmalarına izin vermezmiş. Zürafa, sincap, tavşan, kuşlar, hepsi Perinay’ı aramaya koyulmuş. Birbirlerine haber vererek ormanın her köşesine bakmışlar ve hep birlikte “Perinay, neredesin?” diye seslenmişler. Perinay, uzaktan hayvanların sesini duyunca umudu yeniden canlanmış ve “Buradayım! Kanadım ağaca takıldı!” diye bağırmış.
Hayvanlar hemen sesin geldiği yere koşmuş. Zürafa, uzun boynuyla hızla ağaca ulaşmış ve Perinay’ı dallardan dikkatlice kurtarmış. Sonbahar Perisi, özgürlüğüne kavuşunca büyük bir sevinçle hayvanlara teşekkür etmiş. O an ormanda büyük bir coşku yaşanmış, herkes alkışlamış, ıslıklar çalmış ve mutluluk bir kez daha ormana geri dönmüş.
Ancak tüm bu olanları uzaktan izleyen Yaramaz Tilki, hayvanların Perinay’a olan sevgisini ve birbirlerine gösterdikleri yardımlaşmayı görünce içini bir pişmanlık kaplamış. Kendi bencilliği ve kötülükleri yüzünden ne kadar yalnız olduğunu fark etmiş. Diğer hayvanların mutluluğu, onun içinde derin bir burukluk yaratmış. Bu sefer kalbi farklı atmaya başlamış, bir şeyler değişiyormuş içinde.
O akşam, tilki yavaşça hayvanların yanına gitmiş. Başını öne eğerek Sonbahar Perisinden ve tüm hayvanlardan özür dilemiş. “Bugüne kadar yaptıklarım için çok pişmanım. Artık iyi kalpli bir tilki olacağım. Sizi üzdüğüm için affedin beni,” demiş.
Hayvanlar, tilkinin samimiyetine inanmış ve ona bir şans vermişler. Sonbahar Perisi de yumuşak kalbiyle tilkinin pişmanlığını görmüş ve ona elini uzatarak, “Herkes hata yapabilir, ama önemli olan hatalarımızı fark edip onları düzeltmektir,” demiş.
O günden sonra tilki, ormandaki en yardımsever hayvanlardan biri olmuş. Herkese yardım eder, hayvanların arasında dostluklar kurarmış. Ormanda artık sonsuz bir huzur ve mutluluk hâkim olmuş. Ve masal, burada son bulmuş.