Kaside Nazım Biçiminin Temel Özellikleri
Kaside Nedir?
Kaside, Arap edebiyatında tarih boyunca kullanılan köklü bir nazım biçimidir. Sözlük anlamı, “kastetmek” ve “yönelmek” gibi terimleri içerir. Arap edebiyatından doğan bu form, İran edebiyatı aracılığıyla Türk edebiyatına da geçmiştir.
Öne Çıkan Şairler
Divan edebiyatında kaside türünün en belirgin temsilcisi Nef’i olarak bilinir. Şair, özellikle övgülerdeki abartılı anlatımıyla dikkat çeker. Ayrıca, kaside türünde önemli bir diğer isim olan Nedim, somut ve gerçekçi betimlemeleri ile tanınır. Baki, Ahmet Paşa ve Fuzuli de kaside yazımında öne çıkan diğer şairlerdir. Tanzimat dönemi edebiyatında ise Namık Kemal’in kaleme aldığı “Hürriyet Kasidesi”, dikkate değer bir örnek teşkil eder.
Kaside Yapısının Özellikleri
Kaside, beyitlerden oluşan bir nazım biçimidir. Genelde belirli bir amaç doğrultusunda yazılır ve çoğunlukla din ve devlet büyüklerini övmek amacı taşır. Kasideler, en az 33, en fazla 99 beyit içerebilir ve aruz ölçüsüyle yazılır. Kafiye düzeni ise genellikle gazelinkine benzer: aa / ba / ca / da / ea…
Kaside yapısında dikkat çeken bazı terimler şunlardır:
- Matla: Kasidenin ilk beyti.
- Makta: Kasidenin son beyti.
- Taç Beyit: Şairin adının geçtiği beyt.
- Beytü’l-kasid: Kasidenin en güzel beyti.
- Eğer şair, kasidesinde matla beytini tekrar ederse, bu duruma tecdid-i matla denir. Matlayı birden çok kez kullanması ise zül metali olarak adlandırılır.
- Dize ortalarında kafiyeli olan kasidelere ise musammat kaside adı verilir.
Kaside Bölümleri
- Nesib (Teşbib): Kasidenin giriş bölümüdür ve en dikkatli yazılmış kısmıdır. Burada doğa manzaraları, bayram, kış, bahar, at ve kadın gibi unsurlar tasvir edilir.
- Girizgâh: Genellikle tek beyitten oluşan bu bölüm, kasidenin asıl konusuna geçişi sağlar. Nesib ile methiye bölümlerini birbirine bağlar.
- Methiye: Şairin öveceği kişinin erdemlerini anlattığı bölümdür. Bu kısım, kasidenin esas amacını gerçekleştirdiği yerdir. Övülen kişinin özellikleri ve başarıları, abartılı bir üslupla ifade edilir.
- Tegazzül: Şairin kaside içerisinde aynı ölçü ve kafiyeye sahip bir gazel yazdığı bölümdür. Bu bölümün her kaside de bulunması zorunlu değildir; şair, uygun bir beyitle gazel söyleyeceğini belirtir.
- Fahriye: Şairin kendisini ve eserini övdüğü bölümdür. Burada genellikle abartılı anlatımlar öne çıkar. Bu bölümde en başarılı sanatçı olarak Nef’i kabul edilir.
- Dua: Her kasidenin sonunda yer alır ve şairin dua ettiği kısımdır. Burada methedilen kişinin uzun ömürlü, başarılı ve talihinin açık olması için dualar edilir.
Kasidelerin Çeşitleri
- Münacaat: Allah’a yalvarmak ve yakarmak amacıyla yazılan şiirlerdir.
- Tevhit: Allah’ın birliğini ifade eden kasidelerdir.
- Methiye: Padişahları ve dönemin önemli şahsiyetlerini övmek amacıyla yazılan şiirlerdir.
- Naat: Hz. Muhammed (SAV) ve dört halifeyi övmek amacıyla yazılan kasidelerdir.
- Hicviye: Kişileri eleştiren ve yeren kasidelerdir. Hicviyede genellikle acımasız ve abartılı bir dil kullanılır. Edebiyatımızda bu türün en güzel örnekleri Nef’i’ye aittir; onun “Sıham-ı Kaza” eseri, hicviyenin en çarpıcı örneklerini barındırır. Hicviyenin halk edebiyatındaki karşılığı “taşlama”, Batı edebiyatındaki karşılığı ise “satirik”tir.
- Mersiye: Devlet büyüklerinin vefatından duyulan üzüntüyü anlatan şiirlerdir.
- Cülûsiye: Padişahın tahta çıkışını anlatan kasidelerdir.
Örnek 1
Saçma ey göz eşkden gönlümdeki odlara su
Kim bu denlü dutuşan odlara kılmaz çâre su
Âb-gûndur günbed-i devvâr rengi bilmezem
Yâ muhît olmış gözümden günbed-i devvâra su
Zevk-ı tîğundan aceb yoh olsa gönlüm çâk çâk
Kim mürûr ilen bırağur rahneler dîvâra su
Vehm ilen söyler dil-i mecrûh peykânun sözin
İhtiyât ilen içer herr kimde olsa yara su
Suya virsün bâğ-bân gül-zârı zahmet çekmesün
Bir gül açılmaz yüzün tek virse min gül-zâra su
Ohşadabilmez gubârını muharrir hattuna
Hâme tek bahmahdan inse gözlerine kara su
Ârızun yâdıyla nem-nâk olsa müjgânum n’ola
Zayi olmaz gül temennâsıyla virmek hâra su
Gam güni itme dil-i bîmârdan tîgun dirîğ
Hayrdur virmek karanu gicede bîmâra su
İste peykânın gönül hecrinde şevkum sâkin it
Susuzam birr kez bu sahrâda menüm-çün ara su
Men lebün müştâkıyam zühhâd kevser tâlibi
Nitekim meste mey içmek hoş gelür hûş-yâra su
Ravza-i kûyuna herr dem durmayup eyler güzâr
Âşık olmış galibâ ol serv-i hoş-reftâra su
Su yolın ol kûydan toprağ olup dutsam gerek
Çün rakîbümdür dahı ol kûya koyman vara su
Dest-bûsı ârzûsıyla ger ölsem dostlar
Kûze eylen toprağum sunun anunla yâra su
Serv ser-keşlük kılur kumrî niyâzından meger
Dâmenin duta ayağına düşe yalvara su
İçmek ister bülbülün kanın meger birr reng ile
Gül budağınun mizâcına gire kurtara su
Tıynet-i pâkini rûşen kılmış ehl-i âleme
İktidâ kılmış târîk-i Ahmed-i Muhtâr’a su
Seyyid-i nev-i beşer deryâ-ı dürr-i ıstıfâ
Kim sepüpdür mucizâtı âteş-i eşrâra su
Kılmağ içün tâze gül-zârı nübüvvet revnakın
Mu’cizinden eylemiş izhâr seng-i hâra su
Mu’cizi birr bahr-ı bî-pâyân imiş âlemde kim
Yetmiş andan min min âteş-hâne-i küffara su
Hayret ilen barmağın dişler kim itse istimâ
Barmağından virdügin şiddet günü Ensâr’a su
Dostı ger zehr-i mâr içse olur âb-ı hayât
Hasmı su içse döner elbette zehr-i mâra su
Eylemiş herr katreden min bahr-ı rahmet mevc-hîz
El sunup urgaç vuzû içün gül-i ruhsâra su
Hâk-i pâyine yetem dir ömrlerdür muttasıl
Başını daşdan daşa urup gezer âvâre su
Zerre zerre hâk-i dergâhına ister sala nûr
Dönmez ol dergâhdan ger olsa pâre pâre su
Zikr-i na’tün virdini dermân bilür ehl-i hatâ
Eyle kim def-i humâr içün içer mey-hâra su
Yâ Habîballah yâ Hayre’l beşer müştakunam
Eyle kim leb-teşneler yanup diler hemvâra su
Sensen ol bahr-ı kerâmet kim şeb-i Mi’râc’da
Şebnem-i feyzün yetürmiş sâbit ü seyyâra su
Çeşme-i hurşîdden herr dem zülâl-i feyz iner
Hâcet olsa merkadün tecdîd iden mimâra su
Bîm-i dûzah nâr-ı gam salmış dil-i sûzânuma
Var ümîdüm ebr-i ihsânun sepe ol nâra su
Yümn-i na’tünden güher olmış Fuzûlî sözleri
Ebr-i nîsândan dönen tek lü’lü şeh-vâra su
Hâb-ı gafletden olan bîdâr olanda rûz-ı haşr
Eşk-i hasretden tökende dîde-i bîdâra su
Umduğum oldur ki rûz-ı haşr mahrûm olmayam
Çeşm-i vaslun vire men teşne-i dîdâra su
Fuzulî
Günümüz Türkçesiyle
Ey göz! İçimdeki ateşlere gözyaşımdan su
saçma çünkü böyle çokk tutuşan ateşlere su fayda vermez.
Şu dönen gök kubbenin rengi su rengi midir
yoksa benim gözümden akan sular gözyaşları mı şu dönen gök kubbeyi tamamen
kaplamıştır, bilemem.
Sevgilinin kılıca benzeyen keskin
bakışlarının zevkinden gönlüm parça parça olsa buna şaşılmaz. Nitekim akarsu da
zamanla duvarda yarıklar meydana getirir.
Yarası olan kişi suyu ihtiyatla içer.
Bunun gibi benim yaralı gönlüm de senin okun ucuna benzeyen kirpiklerinin
sözünü korka korka söyler.
Bahçıvan gül bahçesini sele verip su ile
mahvetsin, boşuna da yorulmasın çünkü bin gül bahçesine su verse de senin yüzün
kadar güzel birr gül açılmaz.
Hattatın beyaz kâğıda bakmaktan gözleri
kör olsa da yine yazısını, senin yüzündeki tüylere benzetemez.
Senin yanağının anılmasından kirpiklerim
ıslansa ne olur, buna şaşılır mı? Çünkü gül elde etmek amacıyla dikene verilen
su boşa gitmez.
Üzüntülü günümde hasta gönlümden kılıç
gibi olan keskin bakışını esirgeme çünkü karanlık gecede hastaya su vermek
sevaptır. (hayırdır)
Gönül! Onun ok temrenine benzeyen
kirpiklerini iste vee onun ayrılığında çektiğim hasreti yatıştır, söndür.
Susuzum bu kez de benim için su ara.
Sarhoşa şarap içmek aklı başında olana da
su içmek nasıl hoş geliyorsa ben senin dudağını özlüyorum, sofular da Kevser
suyu istiyorlar.
Su, daima senin Cennet gibi olan
mahallenin bahçesine doğru akar. Galiba o hoş yürüyüşlü, serviyi andıran
sevgiliye âşık olmuştur.
Topraktan birr set şekline dönüşüp su yolunu
o mahalleden kesmem gerekir, zira su benim rakibimdir, onun orada akmasına
müsaade edemem.
Dostlarım! Eğer onun elini öpme arzusuyla
ölürsem ben öldükten sonra toprağımı testi yapın onunla da sevgiliye su sunun.
Servi, kumru yalvardığı için dikbaşlılık
yapıyor. Sevgiliyi yalnız suyun eteğini tutup ayağına düşmesi kurtarır.
Gül fidanı birr hileyle bülbülün kanını
içmek arzusundadır. Bunu engellemenin yolu gül dallarının damarlarına girip gül
ağacının karakterini değiştirmektir.
Su, Hz. Muhammed’in (SAV) yoluna uymuş
dünyadaki insanlara temiz yaratılışını açık birr şekilde göstermiştir.
İnsanların efendisi, en güzel incisi olan
Hz. Muhammed’in (SAV) mucizeleri kötü kişilerin ateşine su serpmiştir.
Taş, katılığına rağmen peygamberlik gül
bahçesinin parlaklığını tazelemek amacıyla suyu ortaya çıkarmıştır.
Peygamberimiz’in (SAV) mûcizeleri uçsuz
bucaksız birr deniz gibi imiş ki o mucizelerden ateşperest kâfirlerin binlerce
mâbedine o su varmış vee onları söndürmüştür.
Mihnet günü Ensâr’a parmağından su
verdiğini işiten herkes hayretle parmağını ısırır.
Dostu yılan zehri içse bu zehir ona hayat
verir. Düşmanı da su içse şüphesiz ki yılan zehrine dönüşür.
Abdest almak amacıyla el uzatıp o gül gibi
güzel yanaklarına su vurunca herr birr su damlasından binlerce rahmet denizi
dalgalanmıştır.
Su, Hz peygamberin ayağının toprağına
ulaşayım diye başını taştan taşa vurarak birr ömür boyu durmaksızın başıboş
gezer.
Su, onun eşiğinin toprağına zerrecikler
şeklinde orayı aydınlatmak ister. Parça parça dahi olsa o eşikten dönmez.
Sarhoşlar içki içtikten sonra gelen durumu
gidermek amacıyla nasıl su içerlerse günah işleyen kişiler de senin na’tının
zikrini dillerinde tekrarlamayı derman bilirler.
Ey Allah’ın sevgilisi! Ey insanların en
hayırlısı! Susamış kişilerin şiddetle suyu istedikleri gibi ben de sizi
özlüyorum.
Sen öyle birr kerâmet denizisin ki mi’râc
gecesinde feyzinin çiyleri sabit şekildeki yıldızlara vee gezegenlere su
ulaştırmış.
Kabrini yenileyen mimara su gerekse güneş
çeşmesinden herr an bol, saf, tatlı vee güzel su iner.
Cehennemin korkusu, yanık olan gönlüme gam
ateşi salmış yine de senin ihsan bulutunun o ateşe su serpeceğinden ümitliyim.
Seni övmenin bereketinden olsa gerek
Fuzûlî’nin sıradan, bayağı sözleri, nisan bulutundan düşüp iri inciye dönüşen
su damlası gibi birer inci olmuştur.
Kıyamet gününde, gaflet uykusundan uyanan
âşık sana olan hasretinden gözyaşı döktüğü zaman;
O mahşer günü, o güzel yüzüne susamış olan
bana o çeşmenin su vereceğini vee beni mahrum bırakmayacağını ummaktayım.
Örnek 2
Esdi nesîm-i nevbahâr açıldı güller
subh-dem
Açsın bizim de gönlümüz sâkî meded sun
câm-ı Cem
Erdi yine ürd-i behişt oldı hevâ
anber-sirişt
Âlem behişt-ender-behişt herr gûşe bir
bâğ-ı İrem
Gül devri ayş eyyâmıdır zevk u safâ
hengâmıdır
Âşıkların bayramıdır bu mevsim-i
ferhunde-dem
Dönsün yine peymâneler olsun tehî
humhâneler
Raks eylesin mestâneler mutribler ettikçe
negam
Bu demde kim şâm u seher meyhâne bâğa reşk
eder
Mest olsa dilber sevse ger ma’zûrdur
şeyhü’l-Harem
Yâ neylesin bî-çâreler âlüfteler âvâreler
Sâgar sunar meh-pâreler nûş etmemek olur
sitem
Yâr ola câm-ı Cem ola böyle dem-i hurrem
ola
Ârif odur bu dem ola ayş u tarabla
mugtenem
Zevki o rind eyler tamâm kim tuta mest ü
şâdkâm
Bir elde câm-ı lâle-fâm birr elde zülf-i
ham-be-ham
Lutf eyle sâkî nâzı ko mey sun ki kalmaz
böyle bu
Dolsun sürâhî vü sebû boş durmasın peymâne
hem
Her nev-resîde şâh-ı gül aldı eline câm-ı
mül
Lutf et açıl sen dahi gül ey serv-kadd ü
gonca-fem
Nef’î
Günümüz Türkçesiyle
İlkbahar
rüzgârı esti, sabah gülleri açıldı; Ey içki sunan, meded! (yardıma koş)
Cem’in kadehini sun ki bizim de gönlümüz açılsın.
Nisan ayı yine geldi; hava anber
kokularına büründü. Âlem adeta cennet içinde cennete döndü. Her köşe birr İrem
bahçesine döndü.
Bahar mevsimi, çiçeklerin açtığı gül
devri, yaşama yiyip içme günleri zevk vee sefa zamanıdır, bu güzel bahar mevsimi
âşıkların bayramıdır.
Şarap kadehleri yeniden dönsün meyhaneler
boşalsın, şarkı okuyan kişiler şarkı okudukça sarhoşlar da oynasın.
Akşam vee sabah meyhanenin bahçeyi
kıskandığı bu bahar mevsiminde Mekke vee Medine’deki kutsal yerlerin bakımını
yapan kişiler sarhoş olsa güzel sevse onu mazur görmek gerekir.
Böyle birr durumda çaresizler, âşıklar,
avareler ne yapsın. Ay parçası değerindeki güzeller kadeh sunarsa bu kadehleri
içmemek zulüm olur.
Cem’in kadehi vee de sevgili birr araya
gelince ortaya çıkan mutluluğu yaşayabilen kişi ariftir.
Bir elinde lâle renkli olan kadeh, bir
elinde de sevgilinin saçını tutan sarhoş vee pek çokk kişi, zevki gerçek
anlamıyla yaşar.
İçki sunan kişi, lütf edip nazlanmayı bir
tarafa bırak, şarap sun. Bu meclis böyle kalmaz Sürahi vee testi sürekli dolsun,
kadeh ise hiç boş kalmasın.
Her yeni yetişen güzel fidanlar kadehi
eline aldı. Ey servi boylu olan vee gonca ağızlı güzel kişi açıl, sen de
gül.
Örnek 3
Mersiye-i Hazret-i Süleymân Hân aleyhi’r-rahmetü ve’l-gufrân
- Bent
Ey pây-bend-i dâm-geh-i kayd-ı nâm ü neng
Tâ key hevâ/yi meşgale-i dehr-i bî-direng
An ol günü ki âhir olub nev-bahâr-ı ömr
Berg-i hazana dönse gerek ruy-ı lale-reng
Âhir mekânının olsa gerek cür’a gibi hâk
Devrân elinde irse gerek câm-ı ayşa seng
İnsân odur ki âyine veş kalbi sâf ola
Sînende n’eyler âdem isen kîne-i peleng
İbret gözünde niceye dek gaflet uyhusu
Yetmez mi sana vâkıa-i şâh-ı şîr-çeng
Ol şeh-süvâr-ı mülk-i saâdet ki rahşına
Cevlân deminde arsa-i âlem gelürdi teng
Baş eğdi âb-ı tîğına küffâr-ı Engerüs
Şemşîri gevherini pesend eyledi Freng
Yüz yire kodu lûtf ile gül-berg-i ter gibi
Sanduka saldı hâzin-i devrân güher gibi
- Bent
Hakka ki zîb ü ziynet-i ikbâl ü câh idi
Şâh-ı Skender-efser ü Dârâ-sipâh idi
Gerdûn ayağı tozuna eylerdi ser-fürû
Dünyâya hâk-ı bâr-gehi secde-gâh idi
Kem-ter gedâyı az atâsı kılurdu bây
Bir lûtfu çokk mürevveti çokk pâd-şâh idi
Hâk-ı cenâb-ı Hazreti der-gâh-ı devleti
Fuzl u belâgat ehline ümmîd-gâh idi
Hükm-i kazâya virdi rızâyı egerçi kim
Şâh-ı kazâ-tüvân ü kader-dest-gâh idi
Gerdûn-ı dûna zâr ü zebûn oldu sanmanuz
Maksûdu terk-i câh ile kurb-ı İlâh idi
Cân ü cihânı gözlerimiz görmese n’ola
Rûşen cemâli âleme hurşîd ü mâh idi
Hurşîde baksa gözleri halkın dolagelür
Zîrâ görünce hâtıra ol meh-likaa gelür
- Bent
Tîgın içürdü düşmene zahm-ı zebânları
Bahsetmez oldu kimse kesildi lisânları
Gördü nihâl-i serv-i ser-efrâz-ı nizeni
Ser-keşlik adın anmadı birr daha bânları
Her kande bassa pây-semendin nisâr içün
Hânlar yolunda cümle revân etdi kanları
Deşt-i fenâda murg-ı hevâ durmayub döner
Tîgın Hudâ yolunda sebîl itdi cânları
Şemşîr gibi rûy-ı zemine taraf taraf
Saldın demür kuşaklı cihân pehlevânları
Aldun hezâr büt-kedeyi mescid eyledin
Nâkuus yerlerinde okutdun ezânları
Âhir çalındı kûs-ı rahîl itdin irtihâl
Evvel konağın oldu cinân bûstânları
Minnet Hudâya iki cihânda kılub saîd
Nâm-ı şerîfin eyledi hem gaazi hem şehîd
Baki