H I İ Harfi ile Başlayan Deyimlerin Anlamları

Ha bire: Sürekli bir şekilde, aralıksız olarak devam etmek.

Ha Hoca Ali, ha Ali Hoca: Görünüşte farklı gibi olsa da, gerçekte birbirinin aynısı olan şeyler.

Habbeyi kubbe yapmak: Küçük bir durumu abartarak büyükmüş gibi göstermek.

Haber uçurmak: Aceleyle, gizli bir biçimde bilgi göndermek.

Hacet kalmamak: İhtiyacın kalmadığını, gerekenin yerine getirildiğini belirtir.

Hacı ağa: Gereksiz yere harcama yapan, bilgisiz bir zengin.

Haddini bildirmek: Yetkisi olmayan birinin işine karışmasını önlemek için gerekli önlemi almak.

Haddini bilmek: Gereksiz işlere burnunu sokmamak.

Hafakanlar basmak: Aşırı derecede sıkılmak, bunalmak.

Hafife almak: Bir şeyi küçümsemek, önemsiz saymak.

Hak kazanmak: Gösterilen çabanın sonucunda bir şeyi elde etme hakkını kazanmak.

Hak yolu: Yüce Allah’ın insanlara bildirdiği doğru ve tek yol.

Hakkı geçmek: Birinin emek ve katkılarını görmezden gelmek.

Hakk-ı sükût: Birine doğruyu söylememesi için sağlanan bir yarar.

Hakkından gelmek: Zor bir durumu başarıyla sonlandırmak ya da birinden öç almak.

Hakkını helâl etmek: Birinin emeğini ya da geçmişteki hakkını affetmek.

Hakkını vermek: Bir işte gerekli olan her şeyi yerine getirmek.

Hakkını yemek: Başkasının emeğini çalmak ya da görmezden gelmek.

Hâlden anlamak: Birinin zor durumunu anlayışla karşılamak.

Hâle yola koymak: Bir şeyi düzenli bir hale getirmek.

Hâli vakti yerinde: Zengin ve varlıklı bir kimse.

Halim selim: Yumuşak huylu, sakin bir karaktere sahip olan kişi.

Halis muhlis: İçinde hiçbir karışım olmayan, saf ve katışıksız.

Halka verir talkını kendi yutar salkımı: Başkalarına verdiği öğütlere kendisi uymayan kişi.

Hallaç pamuğu gibi atmak: Parçalayarak her yere dağıtmak.

Halt etmek: Yanlış ya da uygunsuz işler yapmak.

Halvet olmak: Başkalarını içeri almadan yalnız görüşmek.

Ham ervah: Olgunlaşmamış, gereksiz söz ve davranışları olan kişi.

Hamhum şaralop: Anlamsız, boş laflar eden.

Hangi dağda kurt öldü: Beklenmedik bir durum karşısında söylenen bir ifade.

Hangi taşı kaldırsan altından çıkar: Her işte parmağı olan, her yere müdahil kişi.

Hanım evlâdı: Nazik, zora gelmeyen şekilde yetiştirilmiş çocuk.

Hanya’yı Konya’yı öğrenmek: Dünyanın gerçekte nasıl bir yer olduğunu anlamak.

Hapı yutmak: İşlerin kötü bir duruma düşmesi.

Har gür: Kaotik bir durum, karışıklık.

Har vurup harman savurmak: Elindekileri düşünmeden harcayıp tüketmek.

Haraç mezat satmak: Açık artırmayla satış yapmak.

Haram yemek: Haksız yoldan kazanılmış para elde etmek.

Harcı olmak: Yapılabilecek bir işin mevcut olması.

Haremlik selamlık olmak: Kadınların ve erkeklerin ayrı yerlerde bulunması.

Harfi harfine: Tam olarak, birebir aynısı.

Hariçten gazel okumak: Bir şeye gereksiz ve zamansız müdahale etmek.

Hasır altı etmek: Bir durumu unutturmak için çabalamak.

Hasret çekmek: Çok özlem duymak, kavuşma isteği duymak.

Hasret kalmak: Özlem duyduğu bir şeye uzun süre kavuşamamak.

Hastası olmak: Birine aşırı derecede düşkün olmak.

Haşatı çıkmak: Aşırı yorgunluk nedeniyle bir işi yapamaz hale gelmek.

Haşir neşir olmak: İnsanlarla yakın ilişkiler içinde olmak.

Hatır belâsı: Değer verilen biri için katlanılan zorluk.

Hatır gönül bilmemek: Kendi çıkarları için sevdiklerini kırmak.

Hatırı kalmak: Kırgınlık, gücenme durumu.

Hatırı sayılır: Saygın ve değeri yüksek kişi.

Hatırında kalmak: Unutmamak, akılda tutmak.

Hatırından çıkmamak: Saygı duyduğu birini unutmamak.

Hatırını saymak: Gereken saygıyı göstermek.

Hava basmak: Kendi kendini abartarak büyütmeye çalışmak.

Hava hoş: Herhangi bir durumda sıkıntı olmaması.

Hava parası: Bir iş için peşin verilen kira dışındaki ücret.

Havada kalmak: Temelsiz, kanıtsız bir durum.

Havadan sudan konuşmak: Önemsiz konulardan bahsetmek.

Havanda su dövmek: Boşuna uğraşarak zaman harcamak.

Havaya savurmak: Gereksiz yere bir şeyi harcamak.

Havsalası almamak: Bir durumu anlamakta zorlanmak.

Hayal kırıklığı: Beklenen bir şeyin gerçekleşmemesi sonucu duyulan derin üzüntü.

Hayal meyal: Belirsiz, açıkça belli olmayan durum.

Hayat memat meselesi: Çok önemli bir durum, yaşam ya da ölüm sorunu.

Hayatı kaymak: Yaşam düzeninin bozulması.

Hayatını kazanmak: Çalışarak geçim sağlamak.

Hayatını yaşamak: Kendi istekleri doğrultusunda yaşamak.

Haybeye kürek çekmek: Sonuç vermeyecek bir şeyde gereksiz yere çaba harcamak.

Hayır işlemek: Allah’ın rızasını kazanmak amacıyla iyi davranışlarda bulunmak.

Hayır kalmamak: İşe yarar bir şeyin kalmaması.

Hayra yormak: Olumsuz bir durumu iyi bir şey olarak değerlendirmek.

Hayrete düşmek: Şaşkınlık içinde kalmak.

Hazıra konmak: Başkasının emekleriyle elde edilmiş bir şeye ulaşmak.

Hazırdan yemek: Mevcut birikimleri harcamak.

Helâl süt emmiş olmak: Dürüst ve doğru bir karaktere sahip olmak.

Hem kel hem fodul: Olumsuz özelliklere sahip olmasına rağmen kendini üstün görme.

Hem nalına hem mıhına: İki tarafı da destekleyerek tutarsızlık göstermek.

Hem suçlu hem güçlü: Kendi hatasını göremezken başkalarını suçlayan kişi.

Hem ziyaret hem ticaret: Aynı anda iki farklı amacın gerçekleşmesi.

Her işe burnunu sokmak: Her konuya müdahale etme isteği.

Her kafadan bir ses çıkmak: Konuşma sırasında herkesin kendi fikrini dile getirmesi.

Her tarafı buz kesmek: Şaşkınlık içinde kalmak, donup kalmak.

Her tarakta bezi olmak: Birçok işte parmağı, ilgisi olan.

Her telden çalmak: Farklı konularda esneklik göstererek duruma göre tavır almak.

Hesaba çekmek: Birinin eylemleri hakkında hesap vermeye zorlamak.

Hesaba katmak: Olası durumları göz önünde bulundurmak.

Hesabını bilmek: Gelir ve giderini iyi ayarlamak.

Hesabını görmek: Bir sorun nedeniyle birini cezalandırmak.

Hesap sormak: Birinin davranışlarını sorgulamak.

Hesap vermek: Bir eylemin nedenini açıklamak.

Hesapsız kitapsız: Dikkatsiz ve sorumsuz davranmak.

Hevesi kursağında kalmak: Çok istediği bir şeyi elde edememek.

Hevesini almak: Çok istediği bir şeye ulaşmak.

Heyheyleri tutmak: Sinirden yerinde duramaz hale gelmek.

Hık demiş burnundan düşmüş: Her yönüyle ona benziyor, anlamında.

Hık mık etmek: Bir işi yapmamak için bahaneler üretmek.

Hır çıkarmak: Kavga veya gürültü çıkarmak.

Hışmına uğramak: Birinin öfkesine hedef olmak.

Hıyar ağası: Kaba, görgüsüz ve nezaketsiz kimse.

Hızır gibi yetişmek: Zor anlarda birine yardım etmek.

Hiç yoktan: Nedensiz ve sebepsiz olan.

Hiçe saymak: Hiçbir önemi olmamak, değersiz görmek.

Hiddete gelmek: Aşırı öfkelenmek.

Hizaya getirmek: Birinin davranışlarını düzene sokmak.

Hodri meydan: Kendine aşırı güvenerek meydan okuyan.

Hokka gibi: Küçük ve düzgün, düzgün şekilli.

Hop oturup hop kalkmak: Öfkesinden yerinde duramaz hale gelmek.

Hor bakmak: Birine saygı göstermemek.

Hor görmek: Birini ya da bir şeyi küçümsemek.

Hor kullanmak: Dikkatsiz bir şekilde bir şeyi harcamak.

Hora geçmek: İşe yarar hale gelmek.

Hora tepmek: Oynamak için ayaklarıyla yere vurmak.

Horozlar ötmek: Sabahın geldiğini belirtmek.

Hoşafına gitmek: Birini çekici bulmak.

Hoşbeş etmek: Biriyle samimi bir sohbet gerçekleştirmek.

Höt demek: Birine karşı sert bir tutum sergilemek.

Hurdası çıkmak: Kullanılamaz duruma gelmek.

Huyuna suyuna gitmek: Birinin isteklerine uygun hareket etmek.

Huyunu suyunu almak: Birinin karakteristik özelliklerini kavramak.

Huzurunu kaçırmak: Birini rahatsız etmek.

Hüd dağı gibi şişmek: Vücudun bir bölgesinin belirgin şekilde şişmesi.

Hüküm giymek: Hapis cezasına çarptırılmak.

Hüküm sürmek: Bir şeyin devam etmesi, varlığını sürdürmesi.

Hülya kurmak: Hayal dünyasında yaşamak.

Hüsn-ü kuruntu: Olmayacak bir şeyi hayal ederek ummak.

Hüsrana uğramak: Beklenen sonucu alamamak nedeniyle derin bir üzüntü yaşamak.

Hafif Rüzgar: Küçük, zararsız olayların yaşanması anlamında kullanılır; genellikle olumsuz bir durumun geçici olduğu vurgulanır.

Hafıza Kaybı: Unutkanlık durumu; bir şeyin ya da olayın hatırlanamaz hale gelmesi anlamında kullanılır.

Hayal Gücü: Kişinin yaratıcılığını, hayallerini ve düşüncelerini ifade etme yeteneği anlamında kullanılır.

Hayat Kısa: Yaşamın sınırlı süreli olduğunu ve bu süre zarfında değerli olan şeylere odaklanmak gerektiğini vurgulayan bir ifade.

Hayalperest: Gerçeklerden uzak, hayallerle yaşayan kişi anlamında kullanılır; genellikle olumsuz bir bağlamda.

Hesap Vermek: Yaptıklarıyla ilgili olarak birine karşı sorumluluk taşımak, açıklama yapmak anlamında kullanılır.

Hesap Kitap Yapmak: Bir durumu, olayı ya da durumu detaylı bir şekilde değerlendirmek, planlamak anlamında kullanılır.

Hızlı Adımlarla İlerlemek: Bir hedefe hızlı bir şekilde ulaşmak için kararlı ve dinamik bir şekilde hareket etmek anlamında kullanılır.

Hüznü Paylaşmak: Bir başkasının üzüntüsünü anlamak ve onunla empati kurmak anlamında kullanılır.

İlk Yüzleşme: Bir durum ya da olayla karşılaşmanın başlangıcını ifade eder; genellikle heyecan verici ya da gergin bir durumu anlatır.

İlk İzlenim: Bir kişi veya durum hakkında alınan ilk düşünce ya da görüş; genellikle önemli bir etki bırakır.

İkili Oyun: Bir kişinin ya da grubun bir durumu iki farklı şekilde yönetmesi, farklı tarafları oynayarak avantaj elde etmesi anlamında kullanılır.

İkna Olmak: Birinin düşüncelerinin ya da inançlarının değişmesine neden olmak; genellikle bir tartışma ya da konuşma sonucunda gerçekleşir.

İnci Gibi: Çok değerli, özel ya da nadir bulunan bir şeyi tanımlamak için kullanılır; genellikle olumlu bir anlam taşır.

İnsan Olmak: İnsana özgü değerleri, erdemleri ve duyguları taşıyan bir birey olma durumunu ifade eder.

İnsanları Kendine Çekmek: Bir kişinin cazibesi ya da yetenekleriyle başkalarını etkilemesi anlamında kullanılır.

İçini Dökmek: Bir kişinin hislerini, düşüncelerini ya da dertlerini açıkça ifade etmesi; genellikle rahatlama anlamında kullanılır.

İçten Gelmek: Duyguların, düşüncelerin ve davranışların samimi bir şekilde ortaya konulması anlamında kullanılır.

İş Başında: Bir kişinin görevini yerine getirdiği ya da işte aktif olarak bulunduğu durumu ifade eder.

İşten Çıkmak: Bir kişi için bir işin sona ermesi ya da işten ayrılması anlamında kullanılır.

İşten Dönmek: Bir işin ya da görevin başlangıcına geri dönmek; genellikle sürecin devam ettiğini gösterir.

İşler Sarpa Sarmak: Bir durumun ya da olayın karmaşıklaşması, zorlaşması anlamında kullanılır.

İşler Yolunda Gitmemek: Beklenen durumların ya da süreçlerin iyi gitmemesi anlamında kullanılır.

İşler Çığırından Çıkmak: Bir durumun kontrolden çıkması, kötüleşmesi anlamında kullanılır.

İşleri Karıştırmak: Bir durumu karmaşık hale getirmek ya da işleri zorlaştırmak anlamında kullanılır.

İşleri Yoluna Koymak: Bir durumu düzeltmek, sorunları çözmek anlamında kullanılır.

İşler İyi Gitmek: Bir durumun ya da olayın beklentiler doğrultusunda olumlu bir şekilde ilerlemesi anlamında kullanılır.

İşlerin Başını Almak: Bir durumu kontrol altına almak, yönetmek anlamında kullanılır.

İşlerin İçiçe Geçmesi: Farklı olayların ya da durumların birbirine karışması, karmaşık bir hale gelmesi anlamında kullanılır.

İşin Sonu: Bir durumun ya da olayın son aşaması, bitişi anlamında kullanılır.

İşlerin Kolaylaşması: Bir durumun ya da olayın daha basit hale gelmesi, işlerliğin artması anlamında kullanılır.

 

İşlerin Karmakarışık Olması: Farklı durumların birbirine girmesi, karmaşık hale gelmesi anlamında kullanılır; genellikle sorunlu bir durumu ifade eder.

İşin İçine Girmek: Bir konuya derinlemesine dahil olmak, o konuda bilgi sahibi olmak anlamında kullanılır.

İşin Kendi Kendine Yapılması: Bir durumun ya da olayın dışarıdan yardım almadan kendi kendine ilerlemesi anlamında kullanılır.

İşin Kolayına Kaçmak: Zor bir durumu ya da görevi kolay bir şekilde halletmek için çaba sarf etmemek anlamında kullanılır.

İşin Uzun Sürmesi: Bir durumun ya da olayın beklenenden daha fazla zaman alması anlamında kullanılır.

İşin Üzerine Gitmek: Bir durumu, sorunu ya da görevi dikkatle takip etmek, çözüm bulmaya çalışmak anlamında kullanılır.

İşlek Olmak: Bir yerin ya da durumun hareketli, canlı olması; sıkça tercih edilmesi anlamında kullanılır.

İşlevini Yitirmek: Bir şeyin işlevini, görevini yerine getirememesi; genellikle bozulma ya da etkisizlik anlamında kullanılır.

İşlemlerini Tamamlamak: Bir sürecin, işlemin ya da görevin sona erdirilmesi anlamında kullanılır.

İşten Başka Bir İş: Bir kişi için asıl işinin yanı sıra başka bir iş yapmak; genellikle ek gelir sağlamak amacıyla kullanılır.

İşin Ağırlığı: Bir durumun, görevin zorluğu, getirdiği sorumluluk anlamında kullanılır.

İşin Büyüklüğü: Bir durumun, görevin ya da olayın önem derecesi; genellikle dikkat gerektiren konularda kullanılır.

İşin Geçmişi: Bir olayın ya da durumun daha önceki süreçleri, tarihi hakkında bilgi verme anlamında kullanılır.

İşin Sonucu: Bir durumun ya da olayın sonunda elde edilen sonuç; genellikle değerlendirme yapmak için kullanılır.

İşin Sırrı: Bir durumun ya da olayın ardında yatan gizli neden ya da yöntem anlamında kullanılır.

İşin Kuralı: Bir durumun ya da olayın nasıl işleyeceğine dair belirlenmiş kurallar; genellikle düzen sağlayan ilkeler anlamında kullanılır.

İşin Bittiği Yer: Bir durumun ya da olayın sona erdiği, sonuçlandığı noktayı ifade eder.

İşin Sırası: Bir işlemin ya da görevlerin hangi sırayla yapılması gerektiği anlamında kullanılır.

İşlerin Yavaş Yavaş İlerlemesi: Bir durumun ya da olayın beklenenden daha yavaş gelişmesi, ilerlemesi anlamında kullanılır.

İşleri Düzene Koymak: Dağınık ya da karmaşık bir durumu düzenlemek, planlamak anlamında kullanılır.

İşleri Yoluna Koymak: Sorunları çözmek ve işleri düzene sokmak anlamında kullanılır.

İşleri Geliştirmek: Bir durumu, projeyi ya da süreci daha iyi hale getirmek için çaba sarf etmek anlamında kullanılır.

 İşin Ucunu Kaçırmak: Bir durumun ya da olayın kontrol dışına çıkması anlamında kullanılır.

İşin Şakası Olmaz: Bir durumun ciddiyetini vurgulamak için kullanılır; genellikle dikkat gerektiren konularda ifade edilir.

İşin Sonuçlarını Değerlendirmek: Bir durumun ya da olayın sonucunu incelemek, analiz yapmak anlamında kullanılır.

İşlerin İçine Çekilmek: Bir durumun ya da olayın, kişinin istemediği halde içine girmesi anlamında kullanılır.

Icığını cıcığını çıkarmak: Bir konuyu en ince detaylarına kadar araştırmak ve sorgulamak.

Ikınıp sıkınmak: Bir işi başarabilmek için kendini gereğinden fazla zorlamak ve sıkıntıya sokmak.

Isıtıp ısıtıp önüne koymak: Geçmişte yaşanmış olumsuzlukları sürekli olarak hatırlatmak ve gündeme getirmek.

Iska geçmek: Hedefe ulaşamamak, dikkati dağıtmak veya önemsiz bir konuya eğilmek.

Iskartaya çıkarmak: Bir şeyi veya düşünceyi değersiz görüp göz ardı etmek.

Işığı altında: Bir durum veya düşüncenin ışığında değerlendirilen bir mesele.

Işık tutmak: Birine rehberlik etmek, aydınlatmak veya destek olmak.

İbret almak: Olumsuz bir durumdan ders çıkarmak ve bunu bir öğretici deneyim olarak görmek.

İcabına bakmak: Gereken önlemleri almak veya gerekeni yapmak.

İç çekmek: Derin bir nefes alıp duygusal bir boşalma yaşamak.

İç etmek: Birine ait olan bir şeyi başkalarıyla paylaşmaktan kaçınmak ve onu gizli tutmak.

İç gıcıklamak: Birinin isteğini uyandırmaya çalışmak veya onu harekete geçirmek.

İçi açılmak: Zorluklardan kurtulup huzura kavuşmak.

İçi cız etmek: İçten içe büyük bir üzüntü yaşamak.

İçi çekmek: Bir şeye duyulan özlem veya istek.

İçi çıfıt çarşısı: Kötülük ve hile dolu biri.

İçi daralmak: Sıkıntı ve stres altında bunalmak.

İçi dışı bir: Göründüğü gibi olan, samimi bir kişi.

İçi dışına çıkmak: Kustuğu için kötü bir duruma düşen kimse.

İçi erimek: Derin bir üzüntü veya kaygı hissetmek.

İçi geçmek: Bir nedenden ötürü zayıf düşen, ilgisiz hale gelen kişi.

İçi gitmek: Yoğun bir arzu duymak.

İçi hop etmek: Ani bir heyecan yaşamak.

İçi içine sığmamak: Aşırı sevinçten duyduğu mutluluğu dışa vurmak.

İçi kabarmak: Duygusal bir durumdan ötürü ağlamak.

İçi kan ağlamak: İçten içe büyük bir üzüntü yaşamak.

İçi kazınmak: Aşırı acıkma hissi.

İçi parçalanmak: Birinin acısını derinden hissetmek.

İçi rahat etmek: Kaygı veren bir durumun ortadan kalkmasıyla rahatlamak.

İçi sızlamak: Üzüntü ve acı hissetmek.

İçi tez: Hızlı, aceleci bir kişilik.

İçi titremek: Büyük bir arzu veya istek duymak.

İçi yanmak: 1. Aşırı susamak. 2. Derin bir üzüntü yaşamak.

İçinden gülmek: Birine sezdirmeden içten içe gülümsemek veya mutlu olmak.

İçinden okumak: Ses çıkarmadan dudakları hareket ettirerek okumak.

İçinden pazarlıklı: Kötü niyetli olup, bunu gizli tutan biri.

İçine atmak: Üzüntü veya sıkıntıyı kimseyle paylaşmadan içinde tutmak.

İçine çekilmek: İnsanlardan uzaklaşıp yalnız kalmak.

İçine dert olmak: Çok istediği bir şeyi başaramadığı için endişe duymak.

İçine doğmak: Bir durumu sezmek veya hissetmek.

İçine işlemek: Bir sözün veya davranışın kişiyi derinden etkilemesi ve kalıcı izler bırakması.

İçine kapanmak: Duygularını açmayan, içe dönük biri olmak.

İçine kurt düşmek: Bir konuda şüphelenmek.

İçine sindirmek: Bir durumu tamamen kabullenmek.

İçine sinmemek: Bir şeyin tadına varamamak veya hoşnut olmamak.

İçine yedirememek: Bir durumu asla kabul edememek.

İçini açmak: Duygu veya sırlarını birine paylaşmak.

İçini bir kurt yemek: Sürekli kaygı ve huzursuzluk taşımak.

İçini boşaltmak: Dert ve sıkıntılarını birine anlatmak.

İçini dökmek: Üzüntü ve sıkıntıları paylaşmak.

İçini kemirmek: Bir üzüntüden dolayı rahatsızlık duymak.

İçler acısı: Son derece üzücü bir durum.

İçli dışlı olmak: Çok samimi ve yakın ilişkide olmak.

İçtikleri su ayrı gitmemek: Çok yakın arkadaşlık ilişkisi olan kişiler.

İdare etmek: 1. Bir yeri yönetmek. 2. Göz yummak, hoşgörmek.

İflahım kesmek: Tükenmek, çaresiz kalmak.

İfrata kaçmak: Aşırıya gitmek, bir konuda ölçüyü aşmak.

İfrit olmak: Büyük bir öfke ile kendini kaybetmek.

İğne atsan yere düşmez: Yoğun kalabalık bir ortam.

İğne ile kuyu kazmak: Yetersiz araç-gereçle zor bir işi başarmaya çalışmak.

İğne ipliğe dönmek: Çok zayıflamak, güçsüzleşmek.

İğneli söz: Kırıcı veya dokunaklı bir ifade.

İhtimam göstermek: Bir konuya özenle yaklaşmak.

İki arada bir derede kalmak: Zor bir durumla karşı karşıya kalmak.

İki ayağını bir pabuca sokmak: Bir işi yaparken çok zor bir duruma düşmek.

İki cihanda yüzü ak olmak: Hem dünyada hem de ahirette mutlu ve saygın bir yaşam sürmek.

İki çift laf etmek: Bir konu hakkında kısa bir konuşma yapmak.

İki dirhem bir çekirdek: Oldukça özenli ve şık giyinen kişi.

İki eli kanda olsa: En zor şartlarda bile mücadele eden biri.

İki eli yakasında olmak: Hesap sormak için birine yüklenmek.

İki gözü iki çeşme: Aşırı ağlamak, gözyaşına boğulmak.

İki paralık etmek: Birinin onurunu düşürmek veya alay etmek.

İki sözü bir araya getirememek: Duygu ve düşüncelerini ifade edememek.

İki yakası bir araya gelememek: Maddi zorluklar yaşamak.

İkide bir ikide birde: Sık sık tekrarlamak.

İkili oynamak: İki yüzlü davranarak her iki tarafa da hoş görünmek.

İleri geri konuşmak: Gereksiz ve yaralayıcı sözler söylemek.

İleri gitmek: Sınırları aşarak ölçüsüz davranmak.

İliğine kemiğine işlemek: Bir olaydan derin bir etki almak.

İliğini kurutmak: Birine sıkıntı vermek, canından bezdirmek.

İlk göz ağrısı: İlk aşk veya ilk çocuk.

İmam kayığı: Tabut.

İmana gelmek: Yanlış bir yoldan dönüp doğru yola girmek.

İmanı gevremek: Aşırı derecede yorgun düşmek veya sıkıntı çekmek.

İmiğine sarılmak: Birine zorla baskı yapmak.

İn cin top oynuyor: Tamamen ıssız bir yer.

İnce eleyip sık dokumak: En küçük ayrıntılara kadar dikkatlice incelemek.

İncir çekirdeğini doldurmaz: Önemsiz veya küçük bir şey.

İnme inmek: Vücudun bir kısmının işlevini yitirmesi.

İnsan eti yemek: Başkalarını sürekli eleştirmek veya gıybetini yapmak.

İnsan sarrafı: İnsanları iyi tanıyan, anlayan kişi.

İnsanlıktan çıkmak: İnsanlığa yakışmayan davranışlarda bulunmak.

İnzivaya çekilmek: Dünya işlerinden uzaklaşarak yalnız başına kalmak.

İz bırakmak: Kişinin etkisi altında kalmak veya izlenim oluşturmak.

İşin Fırtına Gibi Olması: Bir durumun çok hareketli, enerjik ve hızlı geliştiğini ifade eder; genellikle dikkat çekici olaylar için kullanılır.

İşlerin Elde Olması: Bir durumun ya da olayın beklenen ya da istenen sonuçlarla gerçekleşmesi anlamında kullanılır.

İşlerin Gelişmesi: Bir durumun, olayın ya da sürecin olumlu yönde ilerlemesi, büyümesi anlamında kullanılır.

İşlerin Yüzde Yüz Olması: Bir durumun ya da olayın tam anlamıyla, eksiksiz bir şekilde gerçekleşmesi anlamında kullanılır.

İşlerin Değişmesi: Bir durumun ya da olayın zamanla evrilmesi, dönüşmesi anlamında kullanılır; genellikle gelişim sürecini ifade eder.

İşlerin Sıkışması: Bir durumun ya da olayın tıkanması, ilerlememesi anlamında kullanılır.

İşlerin Arasında Kayıp Olmak: Bir durumun ya da olayın çözüm sürecinde unutulması, gözden kaçması anlamında kullanılır.

İşlerin Kolaylaşması: Bir durumun ya da olayın, zorluklarının azalması; genellikle olumlu gelişmeleri ifade eder.

İşlerin Tıkanması: Bir sürecin ya da durumun duraksaması, ilerlememesi anlamında kullanılır.

İşlerin Zorlaşması: Bir durumun ya da olayın beklenmedik şekilde zor hale gelmesi anlamında kullanılır.

İşlerin Yürütülmesi: Bir durumun ya da olayın yürütülmesi, yönetilmesi anlamında kullanılır.

Yorum yapın