E Harfi ile Başlayan Deyimlerin Anlamları

Ebeveyn: Anne ve baba, çocuğun bakımını üstlenen kişiler anlamında kullanılır.

Ecel Terleri Dökmek: Çok büyük korku, endişe ya da stres yaşamak, ölüm korkusu hissetmek anlamında kullanılır.

Eceline Susamak: Kendi ölümüne sebep olacak şekilde tehlikeli ve mantıksız hareketlerde bulunmak anlamında kullanılır.

Ecele Ferman Yazılmaz: Ölümün ne zaman geleceği belli olmaz, insanın ömrü sınırlıdır anlamında kullanılan bir deyimdir.

Eden Bulur: Bir kişinin yaptığı kötü bir davranışın karşılığını mutlaka alacağı, ettiği kötülüğün kendisine döneceği anlamında kullanılır.

Edim: Bir şeyin yapılması ya da yerine getirilmesi anlamında kullanılır. Genellikle bir görev ya da sorumluluk olarak algılanır.

Efkar Dağları Aşmak: Bir kişinin aşırı derecede kederli, düşünceli ve mutsuz olması anlamında kullanılır.

El Ayak Çekilmek: Bir yerin, ortamın kalabalıktan arınması, kimsenin kalmaması anlamında kullanılır.

El Etmek: Bir kişiye uzaktan el sallamak, işaret yapmak anlamında kullanılır.

El İnsaf: Bir kişinin yaptığı bir şeyin insaf sınırlarını zorladığını, çok aşırı olduğunu ifade etmek için kullanılan bir deyimdir.

El Kadar: Çok küçük, minicik şeyler için kullanılan bir deyimdir.

El Pençe Divan Durmak: Bir kişinin bir otoritenin ya da önemli bir kişinin karşısında boyun eğerek, saygıyla beklemesi anlamında kullanılır.

El Yüz Gördü: Bir işin, olayın ya da durumun artık fark edildiği, herkes tarafından bilinir hale geldiği anlamında kullanılır.

Elbette: Kesinlikle, hiç şüphe yok anlamında kullanılan bir deyimdir.

Elden Ayaktan Düşmek: Bir kişinin yaşlılık ya da hastalık nedeniyle artık eskisi gibi güçlü ve hareketli olamaması anlamında kullanılır.

Elden Ele Geçmek: Bir nesnenin ya da bilginin birçok kişi tarafından paylaşılması ya da kullanılmasını ifade eder.

Elden Gitmek: Bir şeyin, durumun ya da kişinin artık geri dönüşü olmayacak şekilde kaybedilmesi anlamında kullanılır.

Ele Geçmek: Bir fırsatın ya da kaynağın kontrol altına alınması, sahip olunması anlamında kullanılır.

Elinden Gelmek: Bir kişinin bir şeyi yapma ya da başarma yeteneğine sahip olması anlamında kullanılır.

Elini Sıcak Sudan Soğuk Suya Sokmamak: Bir kişinin hiçbir iş yapmaması, rahat bir hayat yaşaması anlamında kullanılır.

Elini Taşın Altına Koymak: Bir sorumluluk ya da risk üstlenmek, bir işe katkı sağlamak için kişisel fedakarlık yapmak anlamında kullanılır.

Elini Uzatmak: Bir kişiye yardım etmek, destek sağlamak ya da bir şey teklif etmek anlamında kullanılır.

Elini Vijdanına Koymak: Bir kişinin adil ve dürüst bir şekilde karar vermesi, kendi vicdanıyla hareket etmesi gerektiğini hatırlatmak anlamında kullanılır.

Elinin Hamuru İle Erkek İşine Karışmak: Bir kişinin yetkisiz olduğu, tecrübesi olmadığı bir işe müdahale etmeye çalışması anlamında kullanılır. Özellikle kadınların erkek işlerine karışması anlamında kullanılır.

Elmacık Kemikleri Çıkmak: Bir kişinin yüz yapısının belirginleşmesi, özellikle zayıfladığında elmacık kemiklerinin ortaya çıkması anlamında kullanılır.

Elmas: Çok değerli, dayanıklı ve parlak bir taş anlamında kullanılır. Aynı zamanda bir kişinin ya da olayın çok değerli ve nadir olduğunu ifade etmek için mecazen de kullanılır.

Elveda: Bir kişiye ya da duruma veda etmek, bir şeyin sona erdiğini belirtmek için kullanılan bir ifade.

Emek: Bir işin yapılması için harcanan çaba, zaman ve güç anlamında kullanılır.

Emek Vermek: Bir işi başarmak ya da bir durumu geliştirmek için sürekli çaba göstermek anlamında kullanılır.

Emir Vermek: Bir kişiye ya da gruba ne yapmaları gerektiğini belirten, kesin talimatlarda bulunmak anlamında kullanılır.

Emir Demiri Keser: Bir emir verildiğinde itiraz edilmez, yerine getirilmesi gerekir anlamında kullanılan bir deyimdir.

Emir Kulu: Bir kişinin üstlerinden aldığı emirleri yerine getirmek zorunda olan, yetkisi sınırlı olan kimse anlamında kullanılır.

Engebeli Yol: Zor ve karmaşık ilerleyen, aşılması güç engeller barındıran yollar ya da süreçler için kullanılan bir deyimdir.

Ensesine Binmek: Bir kişiyi sürekli baskı altına almak, zorlamak ya da üstüne gitmek anlamında kullanılır.

Enseyi Karartmak: Bir olay ya da durum karşısında umutsuzluğa kapılmak, moralini bozmak anlamında kullanılır.

Epeyi Yol Almak: Bir konuda önemli bir ilerleme kaydetmek, uzun bir mesafe kat etmek anlamında kullanılır.

Er Meydanı: Güç ve yeteneklerin ortaya konduğu, mücadelelerin verildiği yer anlamında kullanılır.

Erbabı: Bir işin ustası, yetenekli ve tecrübeli kimse anlamında kullanılır.

Ecel aman verirse: Yaşam sürem yeterse, ölmezsem.

Ecel beşiği: Kişinin her an düşme tehlikesiyle karşı karşıya kalabileceği yerler.

Ecel şerbeti içmek: Hayatın sona ermesi.

Ecel teri dökmek: Aşırı bir korku içinde olmak veya bunalım yaşamak.

Ecelden aman olursa: Eğer ölmezsem, bunu yapacağım demektir.

Eceli gelmek: Bir kişinin yaşamının sona ermesi.

Eceline susamak: Ölümü tehlikeli davranışlarla kucaklamak.

Eciş bücüş: Görünüşü çirkin olan.

Edebini takınmak: Kaba bir tavırdan, nazik bir tutuma geçmek.

Edebiyat yapmak: Bir konuda gereğinden fazla konuşmak ya da abartmak.

Edi ile Büdü: Sürekli beraber olan, uyumlu iki kişi.

Efkâr dağıtmak: Üzüntüyü giderip yok etmek.

Efradını cami, ağyarını mani: Gerekli olan her şeyi içeren, gereksizleri dışarıda bırakmak.

Eğri büğrü: Düz olmayan, standartların dışında kalan.

Eğri gemi doğru sefer: Kullanılan araç yetersiz olsa da amaca hizmet eder.

Eğri gözle bakmak: Kötü niyetle birine yaklaşmak.

Eğri oturup doğru konuşalım: Her durumda doğruyu söyleyelim.

Ehven-i şer: Daha az zararlı olan seçenek.

Ekalliyette kalmak: Azınlık durumunda kalmak.

Ekli püklü: Her yeri yamalı olan.

Ekmeği bütün: Başkalarına el açmadan kendi ihtiyaçlarını karşılayan.

Ekmeği dizinde: Nankör, terbiyesiz birisi.

Ekmeği ile oynamak: Birinin geçim kaynağını tehlikeye atmak.

Ekmeğinden etmek: Birini işten çıkarmak.

Ekmeğine yağ sürmek: İstemediği halde birinin işine yarayan bir şey yapmak.

Ekmeğine kan doğramak: Birine derin acılar yaşatacak bir davranış sergilemek.

Ekmeğine koç: Sofrasında sürekli misafir bulunan kişi.

Ekmeğine kuru, ayranına duru mu dedik: Zoruna gidecek bir şey söyledik mi?

Ekmeğini çıkarmak: Geçimini sağlamak için yeterli kazanç elde etmek.

Ekmeğini eline almak: Geçimini kendi çabasıyla sağlamak.

Ekmeğini kana doğramak: Büyük bir üzüntüyle yaşam sürmek.

Ekmeğini kazanmak: Hayatını sürdürebilmek için para kazanmak.

Ekmeğini taştan çıkarmak: Geçimini sağlamakta oldukça yetenekli olmak.

Ekmeğini yemek: Birinin yanında çalışarak kendi ihtiyaçlarını karşılamak.

Ekmeğiyle oynamak: Birinin işine son vermek.

Ekmek aslanın ağzında: Geçim sağlamak kolay değildir.

Ekmek elden su gölden: Başkasının malı üzerinden kolayca faydalanmak.

Ekmek kapısı: Geçim sağlanan yer.

Ekmek kavgası: Hayatını sürdürmek için verilen mücadele.

Ekmek parası: Geçinmek için kazanılan para.

Eksik gedik: Küçük, basit ihtiyaçlar.

Eksik olma bayır turpu: Görünüşte yardım ediyorsun ama aslında aldatıyorsun.

Ekşi yüz: Asık suratlı.

El açmak: Dilenmek, yardım istemek.

El altında: Hazır durumda.

El altından: Gizlice, başkalarından habersiz.

El atmak: Birine müdahale etmek.

El ayak çekilmek: Kimsenin olmadığı, sessiz bir yer.

El bağlamak: Saygı göstermek amacıyla elleri kavuşturmak.

El basmak: Kutsal kitap üzerine el koyarak yemin etmek.

El bebek, gül bebek: Şımarık, nazlı birisi.

El çabukluğu: İşleri hızlı yapabilme becerisi.

El çekmek: Vazgeçmek.

El çektirmek: Birini görevden uzaklaştırmak.

El çırpmak: Alkışlamak.

El değiştirmek: Bir şeyin sahibi veya durumu birinden diğerine geçmek.

El değmemiş: Hiç kullanılmamış, dokunulmamış.

El elde baş başta: Gelir ve giderin dengeli olması.

El ele: Birlikte, iş birliği içinde yapmak.

El ele vermek: Güçleri bir araya getirip iş birliği yapmak.

El eliyle yılan tutmak: Tehlikeli bir işe kendisi girmeden başkasını yönlendirmek.

El emeği: El ile yapılan işte harcanan emek.

El ense etmek: Yarışmacının ensesine dokunarak çekmek.

El ermez, göz görmez: Uzak bir yerde bulunmak.

El etek çekmek: Bir şeyle uğraşmayı bırakmak.

El etek öpmek: Birine hoş görünmeye çalışmak.

El etmek: Birine “gel” demek için el sallamak.

El gün: Herkes.

El kadar: Çok küçük.

El kaldırmak: Birine vurmak amacıyla elini hareket ettirmek.

El kapısı: Yabancıların yeri.

El katmak: Bir işin yapılmasına yardımcı olmak.

El kiri: Kolayca vazgeçilecek şey.

El koymak: Bir şeyi kendi kontrolü altına almak.

El oğlu: Yabancı birisi.

El ovuşturmak: Birinin karşısında saygılı durmak.

El pençe divan durmak: Birinin huzurunda beklemek.

El sıkmak: Selamlaşmak için birinin elini tutmak.

El sunmak: Elini uzatmak.

El sürmemek: Hiç dokunmamak.

El şakası: Birine yapılan elle ilişme.

El ulağı: Önemli bir kişinin küçük işlerde kullandığı yardımcı.

El üstünde tutmak: Birine büyük saygı göstermek.

El vurup etek silkmek: Bir işi kesin olarak bırakmak.

El yatkınlığı: Bir işe alışmış olmak.

El yordamıyla: Ellerle bir şeyi bulmaya çalışmak.

Elde avuçta bir şey bırakmamak: Mal ve mülkü har vurup harman savurmak.

Elde avuçta bir şey kalmamak: Her şeyi tüketmek.

Elde bulunan: Hazırda mevcut olan.

Elde etmek: Bir şeye sahip olmak.

Elde kalmak: Bir malın geride kalması.

Elden ağza yaşamak: Kazancın sadece günlük harcamaya yetmesi.

Elden ayaktan düşmek: Hastalık veya yaşlılıktan iş yapamaz hale gelmek.

Elden ayrıksı: Başkalarından farklı davranan.

Elden çıkarmak: Bir şeyi başkasına vermek veya satmak.

Elden çıkmak: Bir malın artık kişinin malı olmaması.

Elden ele: Bir kişiden diğerine geçiş.

Elden ele dolaşmak: Bir şeyin birçok kişi tarafından kullanılması.

Elden geçirmek: Bir şeyi incelemek, temizlemek veya onarmak.

Elden geldiği kadar: Gücü yettiği ölçüde.

Elden gitmek: Bir şeyi kaybetmek.

Elden kaçırmak: Fırsatı kaybetmek.

Elden ne gelir: Yapacak hiçbir şey kalmamak.

Ele almak: Bir şeyi incelemeye başlamak.

Ele avuca sığmamak: Söz dinlememek veya kontrol altına alınmamak.

Ele geçirmek: Bir şeye sahip olmak ya da kaçan birini yakalamak.

Ele geçmek: Elde etmek.

Ele gelmek: El ile tutulabilir olmak.

Ele güne karşı: Dostları üzmemek, düşmanları sevindirmemek.

Ele verir talkını, kendi yutar salkımı: Başkalarına iyi davranmaları için nasihat ederken kendisi uymaz.

Ele vermek: Suçluyu haber verip yakalatmak.

Eleğim var sacım var, komşuya ne borcum var: Kimseden yardım istemiyorum, kendi imkanlarım yeterli.

Elekten geçirmek: İyi ile kötü arasında ayırım yapmak.

Eli açık: Cömert biri.

Eli ağır: Yavaş çalışan veya vurduğunda acı veren kişi.

Eli ağzında kalmak: Şaşkınlık içinde kalmak.

Eli alışmak: Bir işte ustalaşmak.

Eli ayağı buz kesilmek: Korku veya heyecandan ne yapacağını bilememek.

Eli bana ayak: Beni destekleyen, yanımda olan kişi.

Eli çiçek açmak: Bağışlayıcı davranmak.

Eli elini götürmek: Birine yardım etmek.

Eli sağlam: Cömert ve yardımsever.

Eliyle başıyla: Davranışları ile söylemek.

Elinden gelen: Yapabileceği her şey.

Elinden gelmek: Bir işte etkili olabilmek.

Elini ayağını çekmek: Birinden uzak durmak.

Elini ateşe atmak: Tehlikeli bir işe girmek.

Elini soğuk tutmak: Başkalarını düşünen biri olmak.

Elini taşın altına koymak: Zor bir işin üstesinden gelmek için çaba sarf etmek.

Elini uzatmak: Birine yardım etmek.

Elinle yapmadıkça: Herhangi bir işte başkasına bağımlı olmamak.

Elinle gözle: Gözlem yaparken el ile de desteklemek.

Elini kirletmek: Çirkin işlere karışmak.

Elini masada tutmak: Başkalarını denetim altında tutmak.

Elinle gözle de kütlendir: Birine olan saygısını göstermek.

Elini vurmamak: Kimseye zarar vermemek.

Elini yukarı kaldırmak: Birine seslenmek veya birinin dikkatini çekmek.

Elit olmak: Seçkin, özel bir yere sahip olmak.

Elli yıl sonra: Uzun bir zaman dilimi geçtikten sonra.

Elli ye yakın: Yaklaşık elli tane.

Elli yılın en kötü durumu: Uzun bir zaman dilimindeki en kötü durum.

Elvan renkler: Çeşitli ve canlı renkler.

Emekli bir göreve: Artık çalışma gücü kalmayan.

Emekli olduktan sonra: Artık çalışma hayatına son vermek.

Emekli sandığı: Emeklilik fonu.

Emekli memur: Emeklilik döneminde olan devlet çalışanı.

Emekli maaşı: Emeklilikte alınan maaş.

Emekli olmak: Çalışma hayatına son vermek.

Emekliye ayırmak: Çalışma hayatına son vermek.

Emekliye sevk etmek: Emeklilik için başvuru yapmak.

Emekçinin dostu: Çalışanların yanında olan, onları destekleyen.

Emekçi: Çalışan: İş gücünün temel unsuru.

Emeksiz bir iş: Zor bir işin kolay hale getirilmesi.

Emeksiz kazanmak: Kolayca elde etmek.

Emeksiz yaşamak: Çaba göstermeden hayat sürmek.

Emekle gelmek: Bir işin zorluklarını göze almak.

Emekle kazanmak: Çaba ile elde edilen kazanç.

Emekleme döneminde: Henüz yeni bir şey öğrenmeye çalışırken.

Emekli dönem: Çalışma hayatının sona erdiği dönem.

Emekli olmak için: Çalışma hayatına son vermek amacıyla başvurmak.

Emek vermek: Bir işte çok çaba sarf etmek.

Erik Gibi Kız: Genç, güzel ve alımlı bir kadın için kullanılan bir deyimdir.

Erken Davranmak: Bir konuda hızlı ve önceden harekete geçmek, fırsatı değerlendirmek anlamında kullanılır.

Erken Kalkan Yol Alır: İşe erken başlayan kişi avantaj sağlar, daha hızlı ilerler anlamında kullanılan bir deyimdir.

Erkek Sözü: Bir erkeğin verdiği sözün kesin olduğu ve yerine getirilmesi gerektiği anlamında kullanılan bir deyimdir.

Erişilmez: Çok zor ulaşılabilen, imkansız görünen şeyler için kullanılan bir deyimdir.

Esamesi Okunmamak: Bir kişiden ya da olaydan artık hiç bahsedilmemesi, varlığının bile unutulmuş olması anlamında kullanılır.

Esaslı: Temel, önemli ve köklü bir şey ya da kişi anlamında kullanılır. Aynı zamanda ciddi, kalıcı ve sağlam şeyler için de kullanılır.

 

Eski Gideni Kimi Zaman Özlemle Anar: Geçmişteki anılar ya da kişiler için nostaljik bir özlem duymanın anlamını taşır.

Etekleri Zıp Zıp: Kişinin içindeki heyecan, coşku ya da endişenin belirgin bir şekilde dışa vurulması anlamında kullanılır.

Evlilik Bittiği Yerden Başlar: Bir ilişkide yaşanan sorunların çözümüne, başlangıcındaki güzelliklerin geri getirilmesine atıfta bulunur.

Evvel Zaman İçinde: Masal anlatımlarında ya da eski hikâyelerde sıkça kullanılan bir başlangıç ifadesidir.

Evi Yıkılmak: Bir kişinin başına çok büyük bir felaket gelmesi ya da büyük bir kayba uğraması durumunu ifade eder.

Eşek Gibi Çalışmak: Çok yoğun, yorucu bir iş yaparken aşırı çalışkanlığı anlatır; genellikle olumsuz bir anlam taşır.

Eşekten Düşmek: Kötü bir durumla karşılaşmak ya da beklenmedik bir sorunla yüzleşmek anlamında kullanılır.

Evimin Dört Duvarı: Bir kişinin kendi evini, mahremiyetini ve güvenli alanını ifade eder.

Evet Demek: Birine onay vermek, kabul etmek ya da bir durumu onaylamak anlamında kullanılır.

Yorum yapın