Dağ devirmek: Zorlu ve imkansız görünen işleri başarmak.
Dağ doğura doğura fare doğurdu: Büyük bir beklentinin çok ufak bir sonuçla karşılaşması.
Dağa çıkmak: Yerleşik düzene karşı gelerek haydutluk yapmak.
Dağa kaldırmak: Birisini zorla ıssız bir yere götürmek.
Dağarcığına atmak: Yeni bilgileri zihnine yerleştirmek.
Dağdan gelip bağdakini kovmak: Sonradan gelen birinin, daha önce orada olan birini haksız yere yerinden etmeye çalışması.
Dağlara düşmek: Bir sorun ya da üzüntü nedeniyle kaçıp uzaklara yerleşmek.
Dağları devirmek: Büyük zorlukların üstesinden gelmek.
Dal budak salmak: Bir şeyin birçok yönden yayılıp genişlemesi.
Dalavere çevirmek: Hileli yollarla birisini kandırmak.
Daldan dala konmak: Konuyu sürekli değiştirmek.
Dalga geçmek: Bir şeyi ciddiye almamak, üzerinde düşünmemek.
Dallanıp budaklanmak: Bir durumun karmaşık bir hale gelmesi.
Dam üstünde saksağan, vur beline kazmayla: İlgisiz ve saçma sözler anlamında.
Dama taşı gibi oynatmak: İlgili kişilerin sürekli yerlerini değiştirmek.
Damağına tat değmek: Yaptığı işten kazanç elde etmek.
Damarına basmak: Birini kızdıracak bir şey yapmak.
Damarına girmek: Birinin hoşuna gidecek bir şey yapmak ya da ona yakınlaşmak.
Damdan düşer gibi: Aniden ve beklenmedik bir şekilde.
Damgasını vurmak: Birisi hakkında olumsuz bir yargıya varmak.
Dandini bebek: Kolayca avutulan, saf bir kimse.
Dananın kuyruğu kopmak: Beklenen sonucun nihayet gerçekleşmesi.
Danışıklı dövüş: Önceden anlaşarak başkalarını aldatmak.
Dar gelirli: Geçim sıkıntısı çeken kişi, sınırlı gelir kaynağına sahip olan.
Dar kafalı: Anlayışı sınırlı olan, dar görüşlü kişi.
Dara düşmek: Mali sıkıntıya düşmek.
Darda kalmak: Zor bir duruma maruz kalmak.
Davul çalmak: Bir şeyi geniş kitlelere duyurmak.
Davul çalsan işitmez: Duyarsızlığın en yüksek seviyeye ulaşması.
Dayısı dümende olmak: İş yerinde, üst düzeyde destek alacak birine sahip olmak.
Dediği dedik: Her istediğini kolayca yaptırabilen kimse.
Defterden silmek: Biriyle olan ilişkiye son vermek.
Defteri dürülmek: İşten uzaklaştırılmak.
Defteri kapamak: Belirli bir işi yapmayı bırakmak.
Değirmenin suyu nereden geliyor: Bir işin devam etmesi için gerekli kaynağın nereden geldiği.
Değiş tokuş: Bir şeyi verip, onun yerine başka bir şey almak.
Deli divane olmak: Birine aşırı derecede aşık olmak.
Deli fişek: Sıradışı ve çılgın hareketler yapan kimse.
Deliğe tıkmak: Tutuklayıp hapse atmak.
Deliksiz uyku: Derin ve kesintisiz bir uyku hali.
Dem vurmak: Bir konu hakkında konuşmak.
Demir almak: Yola çıkmak ya da bir yerden ayrılmaya hazırlanmak.
Demir atmak: Bir yerde uzun süre kalmak.
Demokles’in kılıcı gibi: Sürekli tehdit altında olmak.
Deniz kenarında kuyu kazmak: Kolay bir imkân varken zor bir yol seçmek.
Deniz kurdu: Denizle ilgili deneyimli ve usta bir kişi.
Denizde balık: Elde edilmesi zor olan bir şey.
Denizde kum onda para: Çok fazla paraya sahip olmak.
Denizden çıkmış balığa dönmek: Yeni bir duruma alışmakta güçlük çekmek.
Denize girse topuğu ıslanmaz: Tehlikeli durumlardan zarar görmeden çıkmak.
Derdine düşmek: Bir soruna çözüm bulmaya çalışmak.
Derdini deşmek: Birinin derdini paylaşması, bu yüzden üzülmesine neden olmak.
Derdini dökmek: Sorununu ayrıntılarıyla anlatmak.
Derdini Marko Paşa’ya anlatmak: Sorununu dinleyecek kimse bulamamak.
Dereden tepeden konuşmak: Rastgele, konuyla ilgisiz konuşmak.
Dereyi görmeden paçaları sıvamak: Hiçbir neden yokken hazırlıklara başlamak.
Derisine sığmamak: Aşırı kibirli ve böbürlenen bir tavır sergilemek.
Derli toplu: Düzenli, dağınık olmayan bir durum.
Derme çatma: Üzerine yeterince düşünülmeden, özensizce yapılmış olan.
Dert ortağı: Aynı sıkıntıyı paylaşan kişiler.
Dert yanmak: Birine dertleşmek, sızlanmak.
Dertsiz başını derde sokmak: Gereksiz yere sorun yaratan bir işe girişmek.
Deve kini: Geçmesi zor, unutulmayan bir kin.
Deve kuşu gibi: Sorunları görmezden gelerek davranmak.
Deve nalbanta bakar gibi: Yadırgayan bir tavırla bakmak.
Devede kulak: Büyük bir bütçeye göre çok küçük bir miktar.
Deveye boynun eğri demişler, nerem doğru ki demiş: Her yönüyle sorunlu bir işin durumu.
Deveye hendek atlatmak: Olmayacak kadar zor bir görev vermek.
Deveyi düze çıkarmak: Zorlukları ortadan kaldırıp işleri yoluna koymak.
Deveyi havutuyla yutmak: Aşikar bir hırsızlık yapıp herkesin gözünün önünde avantaj sağlamak.
Devlet kuşu: Beklenmedik yerden gelen şans ve zenginlik.
Dırdır etmek: Sürekli bir konuyu tekrar ederek can sıkmak.
Dırıltı çıkarmak: Sorunları büyüterek geçimsizlik yaratmak.
Dış kapının dış mandalı: Uzak akrabalar ya da tanıdıklar için söylenir.
Dışı hoca, içi baca: Görünüşle özün birbirinden farklı olduğu durumlar.
Dışı kalaylı, içi alaylı: Dışarıdan güzel görünen ama içeride sorun barındıran şey.
Dibine darı ekmek: Harcayıp bitirmek.
Didik didik etmek: Bir şeyi en ince ayrıntısına kadar araştırmak.
Dik dik bakmak: Birine sinirli bir şekilde göz atmak.
Dik kafalı: İnatçı, başkalarının sözlerine kulak asmayan kimse.
Diken üstünde olmak: Her an işten çıkarılma korkusunu taşımak.
Dikili ağacı olmamak: Hiçbir mülkü, malı veya geride bırakılacak bir şeyi olmamak.
Dikine gitmek: Kendi bildiğini okuyan, başkalarını dinlemeyen kimse.
Dikiş tuturamamak: Başarısızlık yaşamak.
Dikiz etmek: Birine gizlice göz atmak.
Dikte etmek: Birine zorla bir şeyi kabul ettirmeye çalışmak.
Dil ağız vermemek: Hastanın konuşamayacak duruma gelmesi.
Dil çıkarmak: Birisiyle alay etmek amacıyla davranmak.
Dil dökmek: Birini bir şey yapmaya ikna etmeye çalışmak.
Dil ebesi: Gereğinden fazla şakalar yaparak konuşan kişi.
Dil otu yemiş: Durmadan, dinlenmeden konuşan kimse.
Dil persengi: Tekrar tekrar edilen sözler.
Dil uzatmak: Birine aşağılayıcı sözler söylemek.
Dil yarası: Çok incitici bir sözün yarattığı kalıcı kırgınlık.
Dilden dile dolaşmak: Herkesçe konuşulmak, yaygın olarak bilmek.
Dile düşmek: Hakkında dedikodu yapmaya başlamak.
Dile gelmek: Konuşma yeteneği olmadan konuşmaya başlamak.
Dile getirmek: Bir meseleyi açıkça ifade etmek.
Dili güllü: Tatlı bir üslupla konuşan, güzel ifadeler kullanan kişi.
Dili tutulmak: Bir sebeple aniden konuşamaz hale gelmek.
Dili uzamak: Sınırlarını aşarak, düşünmeden konuşmak.
Dili uzun: Başkalarını kıracak, incitecek sözler sarf eden.
Dili varmamak: Bir şeyi söyleme konusunda gönlü razı olmamak.
Dili zifir: Kırıcı ve incitici sözler söyleyen kimseye hitap eder.
Dilimin ucunda: Çok iyi bilinen bir konuyu anımsayamamak, hatırlayamamak.
Dilin kemiği yok: Kişinin konuşma sırasında hata yapabileceği durumlar için kullanılır.
Dilinde tüy bitmek: Birine sürekli yol göstermekten bıkmak.
Dilinden anlamak: Birinin niyetini, duygularını ve düşüncelerini kavrayabilmek.
Dilinden düşürmemek: Sürekli olarak bir konudan bahsetmek.
Dilinden kurtulamamak: Yaptığı bir hata nedeniyle sürekli eleştirilmek.
Diline dolamak: Birini sürekli kötülemek, hakkında olumsuz konuşmak.
Diline pelesenk etmek: Bir sözü gereksiz yere tekrarlamak.
Diline yörük: Çok fazla konuşkan, durmadan laf eden kişi.
Dilini bağlamak: Birini söz söyleyemez duruma getirmek.
Dilini eşek arısı soksun: Hoşuna gitmeyecek bir şey söyleyen kişiye karşı söylenen bir ifade.
Dilini tutmak: İşin sonunu düşünerek, ölçülü ve dikkatli konuşmak.
Dilini yutmak: Korku veya şaşkınlık içinde konuşamaz hale gelmek.
Dilinin altında bir şey olmak: Kişinin söylenmeyen ama var olduğu anlaşılan bir niyeti olması.
Dilinin ucuna gelmek: Bir şeyi söylemek üzereyken vazgeçmek.
Dillerde dolaşmak: Herkesin hakkında konuştuğu, tanınan biri olmak.
Dillere destan olmak: Bir olayın halk arasında çokça konuşulması, meşhur olması.
Dilli düdük: Duyduğu her şeyi açıkça söyleyen kimse.
Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak: Daha iyisini ararken elindekini kaybetmek.
Dinden imandan çıkmak: Aşırı derecede sinirlenmek.
Dingo’nun ahırı: Disiplinin olmadığı, herkesin serbestçe girebildiği yer.
Dini bütün: Dinine son derece bağlı, onu yaşamaya özen gösteren kişi.
Dip doruk: Tam anlamıyla, eksiksiz bir durum.
Dipsiz kile boş ambar: Para veya mal tutamayan birinin durumu ya da verimsiz bir şeyin anlatımı.
Direk direk bağırmak: Yüksek sesle haykırmak.
Dirsek çevirmek: Önceden çok iyi anlaşılan kişileri uzaklaştıracak davranışlarda bulunmak.
Dirsek çürütmek: Uzun yıllar süren bir çaba ile bir iş üzerinde çalışmak.
Diskur geçmek: Nutuk çekmek, uzun bir konuşma yapmak.
Diş bilemek: Kızdığı birine zarar vermek için uygun fırsatı beklemek.
Diş geçirememek: Birine istediğini yaptırmakta zorlanmak.
Diş gıcırdatmak: Öfkeyi ve kızgınlığı davranışlarla ifade etmek.
Diş göstermek: Gücünü hissettirmek, birine güçle tehditte bulunmak.
Diş kirası: Bir işten alınan fazladan kazançlar.
Dişe dokunur: Önemli ve dikkat çeken bir şey yapmak.
Dişinden tırnağından artırmak: Yiyecek ve giyecekten keserek tasarruf etmek.
Dişine göre: Kendi yeteneklerine ve gücüne uygun olan.
Dişini sıkmak: Dayanmak ve katlanmak.
Dişini tırnağına takmak: Sıkıntılarla birlikte tüm gücüyle çalışmak.
Dişinin kovuğuna bile gitmemek: Bir yiyeceğin yetersiz gelmesi.
Divan durmak: Saygı göstererek, önemli birinin önünde beklemek.
Diyalog kurmak: Karşılıklı iletişime başlamak.
Diz çökmek: Teslim olmak, birinin gücünü kabul etmek.
Dize gelmek: Boyun eğmek, birine teslim olmak.
Dize getirmek: Birinin kendi isteğini yapmasını sağlamak.
Dizginini kısmak: Yetki alanını daraltmak.
Dizginleri ele almak: Bir yeri yönetmeye başlamak.
Dizginleri salıvermek: Sıkı yönetimi gevşetmek.
Dizinde oturup sakalını yolmak: Kendisine menfaati olan birine zarar vermek.
Dizini dövmek: Çok pişman olmak.
Dizinin dibinde: Sürekli yanındaymış gibi kalmak.
Dizleri kesilmek: Yorulup derman kalmamak.
Dizlerine kapanmak: Kendini küçük düşürecek kadar yalvarmak.
Dizlerinin bağı çözülmek: Heyecan, korku veya yorgunluktan ayakta duramamak.
Dobra dobra konuşmak: Çekinmeden açıkça düşüncelerini ifade etmek.
Dobra dobra söylemek: Hiçbir çekince olmadan, açıkça söylemek.
Doğmamış çocuğa don biçmek: Henüz gerçekleşmemiş bir şey için hazırlık yapmak.
Dokuz ayın çarşambası bir araya gelmek: Birden fazla işin aynı zamana sıkışması.
Dokuz doğurmak: Korkudan veya çok istenen bir şeyin olmasını beklemek.
Dokuz körün bir değneği: Yakınlarının yardım beklediği kişi.
Dokuz köyden kovulmuş: Olumsuz tavırları nedeniyle hiçbir yerde tutunamamak.
Dokuz yorgan eskitmek: Ortalamadan daha iyi bir yaşam sürmek.
Dolaba girmek: Tuzağa düşmek.
Dolap beygiri gibi dönüp durmak: Dar bir alanda boşuna zaman harcamak.
Dolap çevirmek: Hileli bir şekilde iş yapmak.
Dolma yutmak: Kanmak, aldanmak.
Dolmuş yapmak: Bir meslek edinmek.
Dolu dizgin: Hızla, tam gaz devam eden bir durum.
Doluya koydum almadı, boşa koydum dolmadı: İçinden çıkılması zor bir durumu tanımlamak için.
Domuzdan kıl çekmek: Çok cimri birinden bir şey almak.
Don gömlek: Sadece don ve gömleğiyle kalmış kişi.
Dost kazığı: Birlikte çalışanların birbirine zarar vermesi.
Dostlar alışverişte görsün: Sadece gösteriş için yapılan işler.
Dozunu ayarlamak: Ölçülü bir şekilde hareket etmek.
Dökülüp saçılmak: Bir şeye aşırı para harcamak.
Döner taşı, öter kuşu olmamak: Hiçbir şeye sahip olmamak.
Dönüm noktası: Bir durumu değiştiren, kritik bir aşama.
Dört ayak üstüne düşmek: Tehlikeli bir durumdan zarar görmeden kurtulmak.
Dört başı mamur: Her açıdan tatmin edici ve eksiksiz olan.
Dört dönmek: Bir işi yaparken telaşla koşturmak.
Dört dörtlük: Tam anlamıyla, eksiksiz bir durum.
Dört duvar arasında: Kapalı bir yerde, evde olmak.
Dört elle sarılmak: Bir işe büyük bir özveriyle yaklaşmak.
Dört gözle ağlamak: Gereğinden fazla sızlanmak.
Dört gözle bakmak: Çok dikkatli ve dikkatli bir şekilde gözlem yapmak.
Dört gözle beklemek: Sabırsızlıkla, özlemle beklemek.
Dört köşe olmak: Büyük sevinç duymak.
Dört üstü murat üstü: Her şeyi yolunda giden, keyifli biri.
Dört yanı deniz kesilmek: Bir yerden yardım alma umudunun kalmaması.
Dudak bükmek: Bir şeyi beğenmediğini belli etmek.
Dudak ısırmak: Hayran kalmak.
Dudak sarkıtmak: Üzüntüsünü ya da hoşnutsuzluğunu yüz ifadesiyle göstermek.
Duman attırmak: Birini zor bir duruma sokmak.
Duman etmek: Ortalığı karıştırmak, yok etmek.
Duman olmak: Çok kötü bir duruma düşmek.
Dumanı üstünde: Çok taze, yeni.
Dumura uğramak: İşlevini yitirmek, duraksamak.
Duygularına kapılmak: Hislerinin etkisiyle karar vermek.
Duygusal kapışma: Yoğun hislerle dolu bir tartışma.
Duyulmaz ses: Kimi zaman insanın duymadığı, ama var olan bir durum.
Duyumsamak: Hissetmek, algılamak.
Duyumlarıyla oynanmak: Bilgi eksikliği nedeniyle yanıltılmak.
Duyumsuz olmak: Hislerini ifade etmemek.
Duyurmak: Bilgi vermek.
Duyuru yapmak: İletişim kurmak.
Duyuru panosu: İletişim alanı.
Duyuru sayfası: İletişim için bir platform.
Duyuru sesi: Önemli bir bilgilendirme.
Duyuru talep etmek: Bilgi almak.
Duyuruyu dikkate almak: İletilen bilgiyi önemsemek.
Duyuru yapılmak: Bilgi aktarımında bulunmak.
Duyuru metni: İletişimde kullanılacak yazılı bilgi.
Dili açılmak: Konuşma güçlüğü çeken birinin birden bire konuşmaya başlaması.
Dili ağırlaşmak: Hastalıktan ötürü zor konuşur hale gelmek.
Dili dolaşmak: Heyecan veya korku nedeniyle kelimeleri düzgün ifade edememek.
Dili döndüğü kadar: Anlatma imkânı doğrultusunda.
Dili dönmemek: Söylenmesi gereken bir sözü düzgün ifade edememek.
Daldan Dala Konmak: Sürekli olarak bir konudan diğerine geçmek, dikkati bir yerde toplayamamak anlamında kullanılır.
Damarına Basmak: Bir kişinin en hassas noktasına dokunmak, onu kızdırmak ya da sinirlendirmek anlamında kullanılır.
Damlaya Damlaya Göl Olur: Küçük küçük birikimlerin zamanla büyük şeylere dönüşeceği anlamında kullanılan bir deyimdir.
Darmadağın Olmak: Tamamen dağılmak, düzenin bozulması ve toparlanamaz hale gelmek anlamında kullanılır.
Darp Etmek: Bir kişiye fiziksel şiddet uygulamak, onu dövmek anlamında kullanılır.
Davul Zurna Çalmak: Bir şeyi büyük bir gösterişle ya da aleni bir şekilde yapmak, herkesin haberdar olacağı şekilde davranmak anlamında kullanılır.
Davulun Sesi Uzaktan Hoş Gelir: Bir şeyin ya da durumun dışarıdan bakıldığında iyi ve güzel göründüğü, ancak içine girildiğinde o kadar da iyi olmadığı anlamında kullanılan bir deyimdir.
Değirmen Taşı Gibi: Çok ağır ve zor ilerleyen işler ya da durumlar için kullanılır.
Değişen Bir Şey Yok: Bir olay ya da durumun aslında beklenilen ya da istenilen şekilde bir değişikliğe uğramadığını ifade eden bir deyimdir.
Delidolu: Aşırı coşkulu, ne yaptığını bilmeyen ve sorumsuzca davranan kişiler için kullanılır.
Delip Geçmek: Bir şeyi ya da durumu büyük bir hızla ve kuvvetle aşmak, zor bir işi başarmak anlamında kullanılır.
Deli Rüzgar Gibi Esmek: Çok hızlı ve kontrolsüz bir şekilde davranmak ya da hareket etmek anlamında kullanılır.
Deli Kimi: Tamamen kontrolsüz, ne yaptığını bilmeyen, dengesiz bir şekilde davranmak anlamında kullanılır.
Deli Gibi Sevmek: Aşırı derecede ve büyük bir tutkuyla birini sevmek anlamında kullanılır.
Deli Dolu: Cesur, coşkulu ve umursamaz bir yapıya sahip olan kişiler için kullanılan bir deyimdir.
Deli Divane: Aşırı tutkulu ve ne yaptığını bilmeyen bir şekilde birine ya da bir şeye bağlı olan kişiler için kullanılır.
Deli Dumrul Gibi: Herkese meydan okuyan, zorba ve güçlü olduğunu göstermek isteyen kişiler için kullanılan bir deyimdir.
Deli Fişek: Çok enerjik, hareketli ve kontrol edilemez bir şekilde davranan kişiler için kullanılır.
Delikanlı: Genç, cesur ve dürüst olan erkekler için kullanılan bir deyimdir.
Demir Atmak: Bir yere yerleşmek ya da bir yerde uzun süre kalmak anlamında kullanılır.
Demir Bağlamak: Bir işin ya da olayın çok sağlam, güvenilir ve dayanıklı bir şekilde ilerlediğini ifade eden bir deyimdir.
Demir Yumruk: Çok sert ve katı bir şekilde yönetilen durumlar ya da kişiler için kullanılır.
Denize Düşen Yılana Sarılır: Zor durumda olan bir kişinin kurtuluş umuduyla, normalde tercih etmeyeceği ya da güvenmeyeceği birine ya da bir duruma başvurmak zorunda kalması anlamında kullanılan bir deyimdir.
Derdine Derman Bulmak: Bir kişinin sorununa ya da sıkıntısına çözüm bulmak, onu rahatlatmak anlamında kullanılır.
Dereyi Görmeden Paçayı Sıvamak: Bir işi ya da durumu tam anlamıyla çözmeden ya da başarmadan, sonuç alındığını sanmak anlamında kullanılan bir deyimdir.
Ders Vermek: Bir kişiye bir konuda öğüt ya da ders niteliğinde bilgi vermek, onu eğitmek anlamında kullanılır.
Dibe Vurmak: Çok kötü bir duruma düşmek, dibe kadar inmek anlamında kullanılır.
Dik Durmak: Zorluklara rağmen güçlü ve kararlı bir şekilde ayakta kalmak anlamında kullanılır.
Diken Üstünde Oturmak: Çok gergin ve rahatsız edici bir durum içinde olmak anlamında kullanılır.
Dil Dökmek: Bir kişiyi ikna etmek ya da ona bir şey kabul ettirmek için çok fazla konuşmak anlamında kullanılır.
Dil Yarası: Sözle söylenenlerin kalıcı bir iz bırakması, fiziksel yaradan daha derin etkiler yaratması anlamında kullanılır.
Dili Dönmemek: Bir konuda konuşma yeteneğini kaybetmek ya da doğru kelimeleri bulamamak anlamında kullanılır.
Dilimde Tüy Bitti: Bir kişiye aynı şeyi defalarca söylemekten bıkmak, yorulmak anlamında kullanılır.
Dilini Eşek Arısı Soksun: Kötü, hoş olmayan ya da zarar verici sözler söyleyen bir kişiye karşı söylenen beddua niteliğinde bir deyimdir.
Dillere Destan: Çok meşhur, herkes tarafından konuşulan, övgüyle anılan bir şey ya da olay anlamında kullanılır.
Dimdik Ayakta Durmak: Zor koşullara rağmen sağlam bir duruş sergilemek, pes etmemek anlamında kullanılır.
Dip Diri: Çok canlı, enerjik ve sağlıklı görünmek anlamında kullanılır.
Dipsiz Kuyu: Sonsuz, derin ve içinden çıkılması zor durumlar için kullanılan bir deyimdir.
Direksiyon Başında: Bir işin ya da durumun yönetimini elinde tutan, kontrolü sağlayan kişi anlamında kullanılır.
Dirsek Çürütmek: Bir konuda çok çalışmak, uzun süre emek vermek anlamında kullanılır. Özellikle akademik başarılarla ilişkili olarak sıkça kullanılır.
Dirsek Teması: İki kişinin ya da tarafın çok yakın iş birliği içinde olduğu durumları ifade eder.
Divane Olmak: Aşırı derecede birine ya da bir şeye düşkün olmak, aklını kaçıracak şekilde bağlanmak anlamında kullanılır.
Diz Çökmek: Bir kişiye ya da güce boyun eğmek, teslim olmak anlamında kullanılır.
Dize Getirmek: Bir kişiyi ya da durumu kontrol altına almak, zayıflatmak ve teslim olmasını sağlamak anlamında kullanılır.
Dizginleri Elden Bırakmamak: Bir işi ya da durumu sıkı bir şekilde kontrol altında tutmak, yönetimi asla bırakmamak anlamında kullanılır.
Doğru Söz: Dürüst ve samimi bir şekilde söylenen, gerçeği ifade eden söz anlamında kullanılır.
Doğru Yolda Olmak: Ahlaki ya da doğru kabul edilen bir çizgide ilerlemek, düzgün ve dürüst davranmak anlamında kullanılır.
Dolap Çevirmek: Gizli bir iş ya da hile yapmak, bir planı gizlice yürütmek anlamında kullanılır.
Dolanbaçlı Yol: Karmaşık, dolambaçlı ve zor ilerleyen yollar ya da süreçler için kullanılan bir deyimdir.
Dolup Taşmak: İçinde çok fazla birikmiş duygu, düşünce ya da durumun patlama noktasına gelmesi, taşma noktasına gelmek anlamında kullanılır.
Dost Kazığı: Bir kişinin çok güvendiği birinden beklenmedik bir şekilde zarar görmesi, ihanet anlamında kullanılan bir deyimdir.
Dostlar Alışverişte Görsün: Bir işin sadece göstermelik olarak yapıldığını, aslında özünde önemli bir şey yapılmadığını ifade eder.
Dostluk Kapısı: Bir kişiyle ya da grupla iyi ilişkiler kurmak için açık olan fırsatlar ya da olanaklar anlamında kullanılır.
Dudak Uçuklatmak: Bir şeyin ya da durumun çok şaşırtıcı, inanılmaz derecede büyük ya da pahalı olması anlamında kullanılır.
Düğüm Çözmek: Karmaşık bir sorunu ya da durumu başarıyla çözmek anlamında kullanılır.
Düşeş Gelmek: Bir olayın ya da durumun tam istenildiği gibi, çok şanslı bir şekilde gerçekleşmesi anlamında kullanılır.
Düşe Kalka: Zorluklarla ve hatalar yaparak ilerlemek, öğrenmek anlamında kullanılır.
Düşe Kalmamak: Bir kişinin ya da durumun çok zor duruma düşmemesi, ayakta kalmayı başarması anlamında kullanılır.
Düşük Kalibre: Beklenen ya da istenen seviyede olmayan, yetersiz kalan durumlar ya da kişiler için kullanılır.
Düşman Çatlatmak: Bir başarı ya da güzellikle kıskançlık uyandırmak, rakiplerini ya da düşmanlarını sinirlendirmek anlamında kullanılır.
Düşmanı Gafil Avlamak: Bir kişiyi ya da grubu hazırlıksız bir anda yakalamak, beklenmedik bir şekilde üstünlük sağlamak anlamında kullanılır.
Düşmanlık Tohumu Eklemek: Bir grubun ya da kişilerin arasına nifak sokarak aralarında düşmanlık yaratmak anlamında kullanılır.
Düşük Profil: Bir kişinin ya da durumun çok dikkat çekmeyecek şekilde, gizli ya da mütevazı bir şekilde varlığını sürdürmesi anlamında kullanılır.
Düşünce Yelkenlerini Açmak: Bir kişinin hayal gücünü ya da yaratıcı fikirlerini özgürce serbest bırakması, geniş düşünmesi anlamında kullanılır.
Düşünce Dünyası: Bir kişinin düşünce tarzı, fikirleri ve zihinsel yapısı anlamında kullanılır.
Düşünmekten Saçları Beyazlamak: Bir konu ya da sorun hakkında sürekli endişe etmek ve çok fazla düşünmekten dolayı yaşlanmak, yıpranmak anlamında kullanılır.
Düşüncesizce Konuşmak: Bir kişinin düşünmeden, ağzından çıkanın sonuçlarını hesaba katmadan konuşması anlamında kullanılır.
Dümen Kırmak: Bir kişiyi ya da durumu ani bir kararla farklı bir yöne çevirmek, stratejik bir hamle yapmak anlamında kullanılır.
Dünyanın En Mutlu İnsanı Olmak: Bir kişi ya da olaydan dolayı aşırı derecede mutlu olmak, sevinçten havalara uçmak anlamında kullanılır.
Dünya Gözünde Kararmak: Bir kişinin bir olaydan dolayı büyük bir şok ya da hayal kırıklığı yaşaması, gözlerinin önünde her şeyin karardığı hissine kapılması anlamında kullanılır.
Dünyaya Gelmiş Geçmiş En…: Bir kişi ya da olayın aşırı derecede bir özelliğe sahip olduğunu abartılı bir şekilde ifade etmek için kullanılan bir deyimdir (en iyi, en kötü gibi).
Dünyanın Merkezine Koymak: Bir kişi ya da durumu aşırı derecede önemsemek, onun her şeyin merkezinde olduğunu düşünmek anlamında kullanılır.
Dünyayı Yıkmak: Büyük bir felaket, kriz ya da çok ciddi bir olay yaşamak anlamında kullanılır.
Düzen Kurmak: Bir kişi ya da grup için bir plan, sistem ya da yapı oluşturmak anlamında kullanılır.
Düzene Girmek: Dağınık ya da sorunlu bir durumu toparlayıp yeniden kontrol altına almak, düzenli bir hale getirmek anlamında kullanılır.
Düz Ovaya İnememek: Bir kişinin bir sorunu ya da durumu doğrudan, basit bir şekilde çözmek yerine karmaşık yollar tercih etmesi anlamında kullanılır.
Düz Yolda Tökezlemek: Çok basit ve kolay bir durumda bile hata yapmak, başarısız olmak anlamında kullanılır.
Düzgün Adam: Dürüst, güvenilir ve ahlaklı bir kişi anlamında kullanılan bir deyimdir.
Düzenbaz: Hileli, sahtekâr ve dolambaçlı yollara başvurarak iş yapan kişi anlamında kullanılır.
Düzmece: Gerçek olmayan, sahte olarak düzenlenmiş ve hileli bir durum ya da belge anlamında kullanılır.