Cafer ağanın abdest suyu: Kıymetli veya özel bir şeyi tanımlamak için kullanılır. “Bu eski elmas, Cafer ağanın abdest suyu gibi, oldukça değerlidir.”
Camadanı fora etmek: Seyahate çıkmak ya da hazırlık yapmak anlamında kullanılır. “Yeni yıl tatili için camadanı fora etti.”
Can çekişmek: Ölüm döşeğinde olmak veya zor durumda olmak anlamında kullanılır. “Hastanın durumu kötü, neredeyse can çekişiyor.”
Can derdine düşmek: Büyük bir sıkıntı veya endişe içinde olmak anlamında kullanılır. “Son olaylardan sonra can derdine düştü, rahat uyuyamıyor.”
Can kulağı ile dinlemek: Dikkatle ve ilgiyle dinlemek anlamında kullanılır. “Öğretmen derste önemli bilgiler veriyordu ve öğrenciler can kulağıyla dinliyordu.”
Cana can katmak: Moral vermek veya destek olmak anlamında kullanılır. “Sıkıntılı zamanlarda arkadaşım cana can kattı, hep yanımda oldu.”
Cana işlemek: Derin bir şekilde etkilenmek anlamında kullanılır. “O olay onun canına işledi, uzun süre etkisinden kurtulamadı.”
Canciğer kuzu sarması: Çok yakın ve samimi bir arkadaş anlamında kullanılır. “O ve kardeşi canciğer kuzu sarması gibi.”
Candan yanmış: Bir konuda çok üzülmüş veya acı çekmiş olmak. “Bu olay onu candan yakmış, çok üzülmüş.”
Canı burnuna gelmek: Birinin çok yorulmuş veya sinirli hale gelmesi. “Yüzlerce işin altından kalkarken canı burnuna geldi.”
Canın sağ olsun: Kişinin sağlık ve iyiliğini ön planda tutmak. “İşlerin yolunda gitmemesi önemli değil, canın sağ olsun.”
Canına geçmek: Sıkıntı veya zor durumda olmak. “O haber canına geçti, uzun süre etkisinden kurtulamadı.”
Canına kâr etmek: Kişinin kendisi için yarar sağlamak. “Bu fırsat sana canına kâr edecek, kaçırma.”
Canına minnet: Kişinin yardım veya destek için minnettarlık duygusu. “Yardımın için canına minnet, gerçekten çok önemliydi.”
Canına tak etmek: Bir şeyin kişiyi çok rahatsız etmesi. “Artık bu duruma canına tak etti, bir çözüm bulması gerekiyor.”
Canına yandığım: Derin bir sevgi veya yakınlık ifade etmek. “Canına yandığım, seninle her anı paylaşmak benim için çok değerli.”
Canından bezmek: Yorulmak veya bıkmak. “Bu kadar işten canından bezdi, biraz dinlenmesi gerekiyor.”
Canını dar atmak: Üzgün veya sıkıntılı olmak. “Son olaylar onu canını dar etti, üzgün görünüyor.”
Canını dişine katmak: Büyük bir çaba göstermek. “Bu proje için canını dişine kattı, her şeyi en iyi şekilde yapmaya çalıştı.”
Canını şeytana satmak: Kötü bir davranışta bulunmak ya da büyük bir tehlikeye atılmak. “Bu riskli iş teklifini kabul ederek canını şeytana sattı.”
Cariyeniz: Eski dilde, bir kişinin kölesi veya hizmetçisi. “Evdeki işleri yapan kadın cariğinizdir.”
Cayırtı koparmak: Gürültü veya kargaşa yaratmak. “Olay sırasında büyük bir cayırtı kopardı, herkes telaş içinde.”
Cayırtıyı basmak: Gürültüyü durdurmak. “Toplantıda çıkan cayırtıyı basmak için toplantı başkanı sözü aldı.”
Cebinde akrep olmak: Ekonomik olarak zor durumda olmak. “Son zamanlarda cebinde akrep var gibi, para sıkıntısı çekiyor.”
Cebini doldurmak: Para biriktirmek veya kazanmak. “Yatırım yaparak cebini doldurdu ve mali durumunu iyileştirdi.”
Ceddine okumak: Geçmişi veya kökeni hakkında konuşmak. “O eski aile fotoğraflarını görünce ceddine okudu.”
Ceffel kalem etmek: Dikkatsizce yazmak veya çizmek. “Notlarımda ceffel kalem etmiş gibi birçok hata var.”
Cehennem azabı: Korkunç bir sıkıntı veya acı. “Bu kadar yoğun iş temposu cehennem azabı gibi geliyor.”
Cehenneme kadar yolu olmak: Kötü bir durumda olmak veya zor bir yolun başında olmak. “Bu proje tamamlanana kadar cehenneme kadar yolu var.”
Cehennemin dibi: Kötü bir durumun en kötüsü. “Bu iş başarısız olursa, cehennemin dibi gibi bir şey olacak.”
Cendereye koymak: Zor bir duruma sokmak. “Yanlış kararlar onu cendereye koydu, çıkışı bulmak zor.”
Cennet gibi: Çok güzel veya rahat bir yer. “Evin içi cennet gibi, rahat ve huzurlu.”
Cennet öküzü: Yanlış bir tabirle, gereksiz yere abartılan şey. “Bu mesele cennet öküzü gibi, aslında bu kadar büyütülecek bir şey değil.”
Cennetin kapısını açmak: Büyük bir iyilik yapmak veya bir fırsat sunmak. “O yardım cennetin kapısını açmak gibiydi, çok faydalı oldu.”
Cephe almak: Karşıt bir tutum sergilemek veya karşı çıkmak. “Bu konuda cephe aldı ve karşıt görüşlerini açıkça ifade etti.”
Cıcığı çıkmak: Bir şeyin gerçek yüzünün ortaya çıkması. “Planlarının cıcığı çıktı ve herkes gerçekleri gördü.”
Cır cır ötmek: Sürekli konuşmak veya şikayet etmek. “O kadar cır cır ötüyordu ki, dinlemekten yoruldum.”
Cırcır ötmek: Sürekli konuşmak veya şikayet etmek. “Gün boyunca cırcır ötmekten hiç susmadı.”
Cıvataları gevşetmek: Bir şeyin kontrolünü kaybetmek. “Bu kadar stres cıvataları gevşetmeye neden oldu.”
Ciğeri beş para etmez: Değersiz veya kötü bir şey. “O işin ciğeri beş para etmez, değerinden bahsetmeye bile değmez.”
Cihan durdukça: Sonsuza kadar, ebediyen. “Bu güzellik cihan durdukça devam edecek.”
Cim karnında bir nokta: Çok küçük bir şey. “Bu hata cim karnında bir nokta kadar önemsizdi.”
Cin ifrit olmak: Çok öfkeli veya sinirli olmak. “O haberi alınca cin ifrit oldu.”
Cin tutmak: Çok sinirlenmek veya öfkelenmek. “Bu haksızlık cin tuttu, çok sinirlendi.”
Cinleri başına toplanmak: Çok sinirlenmek veya başını ağrıtacak bir şey yaşamak. “O problemi çözmeye çalışırken cinleri başına topladı.”
Cumbadak dalmak: Derin düşüncelere dalmak veya dalgın olmak. “Öylesine cumbadak dalmıştı ki, etrafını fark etmedi.”
Curcuna koparmak: Gürültü veya kargaşa yaratmak. “O haber şehirde büyük bir curcuna kopardı.”
Curcunaya kalkmak: Kargaşa veya gürültü yaratmak. “Partide herkes curcunaya kalktı, sesler birbirine karıştı.”
Çabalama kaptan ben gidemem: Bir işte çok çaba sarf etmenin veya zorluk çekmenin gereksiz olduğunu ifade eder. Genellikle bir işten kaçınma anlamında kullanılır.
Örnek: “Bu kadar zorluğu göze alamam, çabalama kaptan ben gidemem.”
Çabuk olmak: Hızlı davranmak veya hızlı sonuç almak anlamında kullanılır.
Örnek: “Bu işi bitirmek için çabuk olmak zorundayız, yoksa çok geç kalacağız.”
Çağı geçmek: Bir şeyin eskimiş veya modasının geçmiş olması anlamına gelir.
Örnek: “O eski telefon modelinin çağı geçti, yenisini almak gerekiyor.”
Çalımından geçilmemek: Bir kişinin davranışları veya tavırları nedeniyle dikkat çekici veya etkileyici olması anlamında kullanılır.
Örnek: “Ona çalımından geçilmemek mümkün değil, her zaman dikkatleri üzerine çekiyor.”
Çalmadan oynamak: Kurallarına uygun, dürüst ve doğru şekilde hareket etmek anlamında kullanılır.
Örnek: “Turnuva sırasında herkes çalmadan oynamak zorunda, adil bir yarış olmalı.”
Çam yarması: Önemsiz, değersiz şeyler yapmak veya bunlarla ilgilenmek anlamında kullanılır.
Örnek: “Bu küçük tartışma çam yarması gibi, asıl önemli konulara odaklanmalıyız.”
Çamur atmak: Bir kişiye ya da duruma iftira atmak veya kötülemek anlamında kullanılır.
Örnek: “Başarılarını çamur atarak gölgede bırakmaya çalışmak yanlış, dürüst olmalıyız.”
Çan çan etmek: Sürekli olarak ses çıkarmak veya yüksek sesle konuşmak anlamında kullanılır.
Örnek: “O toplantıda çan çan eden seslerden dolayı hiç verimli geçmedi.”
Çan çan konuşmak: Kendisini sürekli olarak övmek veya gereksiz yere sesli konuşmak anlamında kullanılır.
Örnek: “O kadar çan çan konuşuyordu ki, sadece kendi başarılarından bahsetti.”
Çan çan ötmek: Sürekli ve yüksek sesle konuşmak veya şikayet etmek.
Örnek: “O kadar çan çan ötüyordu ki, dinlemek zorunda kaldım.”
Çanak ağızlı: Genellikle kulaklar veya ağız şekli açısından benzerlik ifade eder.
Örnek: “Onun çanak ağızlı olduğunu hep söylerim, yüz hatları oldukça belirgin.”
Çangıl çungul etmek: Gürültü yapmak veya kalabalık yaratmak anlamında kullanılır.
Örnek: “Partide herkes çangıl çungul ediyordu, ortam oldukça canlıydı.”
Çanına ot tıkamak: Bir kişiyi çok zor durumda bırakmak veya engellemek anlamında kullanılır.
Örnek: “O büyük hata, işlerini gerçekten zorlaştırdı ve çanına ot tıkadı.”
Çapanoğlu çıkmak: Aşırı gururlu veya kendini beğenmiş biri olmak.
Örnek: “Bu kadar yüksek egoya sahip olmasaydın, çapanoğlu gibi görünmezdin.”
Çapraz vurmak: İki tarafı da etkileyen veya iki yönlü hareket yapmak anlamında kullanılır.
Örnek: “O projede çapraz vurmak zorundaydık, hem zaman hem de maliyet açısından etkiledi.”
Çark etmek: Yön değiştirmek, fikrini veya kararını değiştirmek anlamında kullanılır.
Örnek: “Başlangıçta farklı bir planımız vardı, ama şimdi çark etmek zorunda kaldık.”
Çarka çıkmak: Çark etmek anlamında kullanılır, genellikle karar değiştirmek veya durumdan etkilenmek anlamına gelir.
Örnek: “Yeni bilgilerle çarka çıktık ve stratejimizi yeniden gözden geçirdik.”
Çatlasa da patlasa da: Her durumda, ne olursa olsun anlamında kullanılır.
Örnek: “Projeyi tamamlayacağız, çatlasak da patlasak da bu işin üstesinden geleceğiz.”
Çehre uzatmak: Birine yüzünü göstermek, genellikle bir durum veya kişiye karşı ilgiyi ifade eder.
Örnek: “Yardım etmek için çehresini uzattı, her zaman destek oldu.”
Çehresi atmak: Yüzünün solması, genellikle hastalık veya şok anlamında kullanılır.
Örnek: “O kötü haberi aldığında çehresi atmıştı, çok üzgün görünüyordu.”
Çek arabanı: Bir işi bırakıp gitmek anlamında kullanılır.
Örnek: “Bu durumda daha fazla kalamam, çek arabanı ve işten ayrılmalıyım.”
Çekişe çekişe pazarlık etmek: Uzun ve zorlu bir pazarlık süreci geçirmek anlamında kullanılır.
Örnek: “O alışverişte çekişe çekişe pazarlık ettik, sonunda uygun bir anlaşmaya vardık.”
Çekme burun: Kötü bir durumu veya kısıtlamayı ifade eder.
Örnek: “O kadar sınırlı imkan var ki, çekme burun oldu, iş yapmak zor.”
Çenesi açılmak: Konuşkan hale gelmek veya rahatça konuşmak anlamında kullanılır.
Örnek: “Toplantıda çenesi açıldı, her şeyi açıkça ifade etti.”
Çenesi düşmek: Şaşkınlık veya korku nedeniyle konuşamamak anlamında kullanılır.
Örnek: “Haberleri duyduğunda çenesi düştü, hiç beklemiyordu.”
Çenesini açtırmamak: Bir kişinin konuşmasını engellemek veya susmasını sağlamak.
Örnek: “Bu konuda fazla konuşmaması için çenesini açtırmamak gerekti.”
Çeşnisine bakmak: Bir şeyin farklı çeşitlerini veya seçeneklerini değerlendirmek anlamında kullanılır.
Örnek: “Yemeklerin çeşnisine bakarak seçim yapacağım, ne tür yemekler sunulduğuna göre karar vereceğim.”
Çıkmaz ayın son çarşambası: Bir şeyin gerçekleşmeyeceğini veya çok zor olduğunu ifade eden bir deyim.
Örnek: “O projede başarıya ulaşmak çıkmaz ayın son çarşambası gibi, neredeyse imkansız.”
Çıkmaza girmek: Zor bir durumun içine düşmek veya çözüm bulamamak anlamında kullanılır.
Örnek: “Problemi çözmek yerine çıkmaza girdi, işler daha karmaşık hale geldi.”
Çırasını yakmak: Büyük bir çaba sarf etmek veya bir işi başarmak için tüm gücünü koymak.
Örnek: “O projede başarılı olmak için çırasını yaktı, çok çalıştı.”
Çıt çıkarmamak: Sessiz kalmak veya hiçbir şey söylememek anlamında kullanılır.
Örnek: “O kadar sessizdi ki, odada çıt çıkarmadı.”
Çiçeği burnunda: Yeni, taze veya tecrübesiz olmak anlamında kullanılır.
Örnek: “Yeni işe başlayan o çiçeği burnunda eleman, daha fazla tecrübe kazanmalı.”
Çifte kumrular: Birbirine çok bağlı ve uyumlu çiftler anlamında kullanılır.
Örnek: “Onlar gerçekten çifte kumrular, her zaman birlikte vakit geçiriyorlar.”
Çiğ süt emmiş olmak: Tecrübesiz veya deneyimsiz olmak.
Örnek: “O işte çiğ süt emmiş, daha fazla deneyime ihtiyacı var.”
Çile çekmek: Zorluk çekmek veya sıkıntı yaşamak anlamında kullanılır.
Örnek: “Bu süreçte çok çile çekti, ama sonunda başarılı oldu.”
Çileden çıkmak: Sıkıntıdan veya öfkeden kontrolü kaybetmek.
Örnek: “O haber çileden çıkmasına neden oldu, sinirleri bozuldu.”
Çingene pilici: Küçük ve önemsiz bir şey.
Örnek: “O hata çingene pilici gibi, fazla büyütmemek lazım.”
Çizmeyi aşmak: Sınırları aşmak veya kuralları çiğnemek anlamında kullanılır.
Örnek: “Bu kadar ileri gitmek çizmeyi aşmak olur, kurallara uymalıyız.”
Çoban kulübesinde padişah düşü görmek: Yoksul bir ortamda büyük hayaller kurmak anlamında kullanılır.
Örnek: “Çoban kulübesinde padişah düşü görmek yerine, gerçekçi hedefler koymak daha iyi olur.”
Çoban kulübesinde padişah rüyası görmek: Yoksul bir ortamda büyük hayaller kurmak veya büyük hedefler belirlemek anlamında kullanılır.
Örnek: “Çoban kulübesinde padişah rüyası görmek yerine, daha ulaşılabilir hedefler belirlemek gerek.”
Çocuk gibi sevinmek: Sıradan şeylere bile büyük bir mutluluk ve sevinç duymak.
Örnek: “Küçük bir hediyeye çocuk gibi sevinmesi çok tatlı bir davranıştı.”
Çoğu gitti azı kaldı: Bir şeyin çoğu tamamlanmış, geriye sadece küçük bir kısmı kalmış anlamında kullanılır.
Örnek: “Projede çoğu gitti, azı kaldı; final raporunu tamamlamamız yeterli olacak.”
Çorbada tuzu bulunmak: Bir işe küçük bir katkı yapmak veya bir yerlerde yer almak.
Örnek: “O organizasyonda çorbada tuzu bulundu, küçük de olsa katkı sağladı.”
Çorbada tuzu olmak: Bir şeyin parçası olmak veya katkıda bulunmak.
Örnek: “Projede çorbada tuzu olmak istiyorum, katkı sağlamak isterim.”
Çömlek hesabı: Her şeyi detaylı ve dikkatli şekilde hesaplamak anlamında kullanılır.
Örnek: “Bu işin çömlek hesabını yapmadan adım atamayız, her detay çok önemli.”
Çöp gibi: Değersiz veya işe yaramaz olmak anlamında kullanılır.
Örnek: “Bu eski eşyalar çöp gibi, atılmaları gerekiyor.”
Çöpçatan çatmak: İnsanları tanıştırmak veya eşleştirmek anlamında kullanılır.
Örnek: “O çöpçatan çatmak konusunda oldukça yetenekli, birçok insanı bir araya getirdi.”
Çöplüğünü kazmak: Kendi kötü alışkanlıkları veya hataları yüzünden zor duruma düşmek anlamında kullanılır.
Örnek: “Kötü alışkanlıkları yüzünden çöplüğünü kazandı ve işlerini zorlaştırdı.”
Çörten gibi su akmak: Çok hızlı veya yoğun bir şekilde suyun akması anlamında kullanılır.
Örnek: “Yağmur o kadar şiddetli yağıyordu ki, çörten gibi su akıyordu.”
Çürük tahtaya basmak: Güvenilir olmayan bir duruma veya şeye güvenmek anlamında kullanılır.
Örnek: “O kadar çürük tahtaya basmak, işin riskli olduğunu gösteriyor.”