Bazı Kavramlar ve Anlamları

Açıklık: Yazının herkes tarafından kolaylıkla anlaşılmasıdır.

Örnek: Yazarın kullandığı yalın dil sayesinde makaleyi okuyan herkes konuyu kavrayabildi.

Akıcılık: Yazının okunurken takılmadan, rahatça ilerleyebilmesidir.

Örnek: Romanın akıcı anlatımı sayesinde sayfalar bir çırpıda bitti.

Aktüel: Yakın zamanda meydana gelmiş, güncel olan.

Örnek: Aktüel bir konu olan yapay zeka, tartışmaların odağında yer alıyor.

Alaysama: Bir kişiyi veya durumu alaya alarak eleştirme.

Örnek: Yazar, eserinde toplumsal sorunları alaysama yoluyla gözler önüne seriyordu.

Anaç: Verimli, üretken, bereketli.

Örnek: Anaç topraklar, çiftçinin yüzünü güldürecek bir hasat vaat ediyordu.

Arı Dil: Sade, süssüz, öz Türkçe.

Örnek: Arı dil kullanarak yazılan kitaplar, okuyucu kitlesini genişletebilir.

Bağdaşma: Uyumlu olma, birbiriyle uyuşma durumu.

Örnek: Yeni yapılan bina, çevresindeki tarihi dokuyla bağdaşmıyordu.

Basmakalıp: Özgünlüğü olmayan, bilineni tekrarlayan, sıradan.

Örnek: Basmakalıp ifadeler kullanmaktan kaçınarak yazılarınıza özgünlük katabilirsiniz.

Benzetme: Bir şeyi başka bir şeye benzeterek anlatma, daha anlaşılır kılma.

Örnek: Yazarın şiirindeki benzetmeler, okuyucuya görsel bir şölen sunuyordu.

Betimleme: Bir şeyi, bir yeri veya bir kişiyi ayrıntılarıyla tasvir etme.

Örnek: Yazarın başarılı betimlemeleri sayesinde okuyucu kendini romandaki mekanlarda hissedebiliyordu.

Bezgin: Yaşama veya bir işe karşı isteksizlik, yorgunluk.

Örnek: Sürekli tekrar eden işlerden bezginlik duyan adam, yeni bir arayış içine girdi.

Biçem: Bir yazarın veya eserin kendine özgü anlatım tarzı, üslup.

Örnek: Yazarın kendine has biçemi, onu diğerlerinden ayıran en önemli özellikti.

Biçim: Bir şiirin dış görünüşü, şekli, yapısı.

Örnek: Şiirin biçimsel özellikleri, anlamını destekler nitelikteydi.

Bilinç: İnsanın kendini ve çevresini fark etme, anlama yeteneği.

Örnek: Bilinçli bir tüketici olmak, günümüzde büyük önem taşıyor.

Bulgu: Bir araştırma veya inceleme sonucunda elde edilen veriler, sonuçlar.

Örnek: Araştırmanın bulguları, yeni tedavi yöntemleri geliştirmek için umut vericiydi.

Çağdaş: Kendi zamanının gereklerine uygun olan, modern.

Örnek: Çağdaş sanat akımları, geleneksel sanat anlayışını değiştirdi.

Çevirmen: Bir metni bir dilden başka bir dile aktaran kişi.

Örnek: Çevirmenin titiz çalışması sayesinde kitap, orijinal dilindeki anlamını koruyarak okuyucuya ulaştı.

Çıkarım: Var olan bilgilerden yeni bir sonuç elde etme.

Örnek: Verilen bilgilerden hareketle, olayın gerçek sebebini çıkarabiliriz.

Dağarcık: Bir kişinin sahip olduğu bilgi, deneyim ve kelime hazinesi.

Örnek: Geniş bir söz dağarcığına sahip olmak, etkili iletişim kurmanın anahtarlarından biridir.

Deneme: Kişisel görüşlerin ve düşüncelerin özgürce ifade edildiği yazı türü.

Örnek: Yazarın denemelerindeki samimiyet, okuyucuyu etkileyen en önemli özellikti.

Devinim: Hareket, canlılık.

Örnek: Doğanın devinimi, insana huzur verir.

Didaktik: Öğretici, eğitici nitelikte olan.

Örnek: Didaktik bir roman olan eser, okuyucuya birçok bilgi ve değer kazandırdı.

Direngen: İnatçı, söz dinlemez, kendi bildiğini okuyan.

Örnek: Direngen kişiliğiyle tanınan adam, kimsenin sözünü dinlemiyordu.

Doğallık: Yapmacıksız, olduğu gibi, sade olma durumu.

Örnek: Çocuğun doğallığı, etrafındaki herkesi gülümsetiyordu.

Doğaüstü: Doğa kanunlarına aykırı, olağanüstü, doğa ötesi.

Örnek: Fantastik romanlarda doğaüstü olaylara sıkça rastlanır.

Duruluk: Anlatımın açık, net ve anlaşılır olması.

Örnek: Şairin duru anlatımı, şiirinin herkes tarafından anlaşılmasını sağlıyordu.

Duyarlık: Duygusal hassasiyet, çevresinde olup bitenlere karşı duyarlı olma.

Örnek: Yazarın toplumsal sorunlara karşı duyarlılığı, eserlerine de yansıyordu.

Duyu: Dış dünyayı algılamamızı sağlayan görme, işitme, koklama, tatma ve dokunma gibi yetenekler.

Örnek: Beş duyu organımız, dünyayı algılamamızı sağlar.

Duyuş: Sezgi, içe doğma.

Örnek: Annesinin içine doğan bir his, onu oğlunun başına bir şey geldiğine inandırmıştı.

Düş: Hayal, gerçekleşmesi istenen şey.

Örnek: Küçük kızın en büyük düşü, bir gün astronot olmaktı.

Düşsel: Hayal ürünü, gerçekte olmayan.

Örnek: Masallardaki düşsel karakterler, çocukların hayal dünyasını zenginleştirir.

Düşünsel: Düşünceye dayalı, fikirle ilgili.

Örnek: Felsefe, düşünsel bir disiplindir.

Düzyazı: Şiirsel olmayan, düz ve sıradan anlatım.

Örnek: Romanlar, hikayeler ve makaleler düzyazı türüne örnektir.

Ebru: Su üzerinde boyalarla oluşturulan ve kağıda aktarılan bir sanat.

Örnek: Ebru sanatçısının elinden çıkan eserler, görenleri büyülüyordu.

Eleştiri: Bir eseri değerlendirmek, olumlu ve olumsuz yönlerini ortaya koymak.

Örnek: Yapıcı eleştiriler, kişinin kendini geliştirmesine yardımcı olur.

Eleştirmen: Eserleri inceleyen, değerlendiren ve eleştiri yazıları yazan kişi.

Örnek: Eleştirmenin yazısı, kitabın daha geniş kitlelere ulaşmasını sağladı.

Enikonu: İyice, tamamen, enikonu.

Örnek: Enikonu yorulmuştu, eve gidip dinlenmek istiyordu.

Epik: Destansı, kahramanlık konulu, heyecan verici.

Örnek: Epik filmler, izleyiciyi tarihi olayların içine çeker.

Esin: İlham, yaratıcı gücü harekete geçiren etki.

Örnek: Şair, doğadan esinlenerek birbirinden güzel şiirler yazdı.

Estetik: Güzellikle ilgili, güzellik duygusunu uyandıran.

Örnek: Sanat eserinin estetik değeri, tartışmalara yol açtı.

Evrensel: Bütün insanlığı ilgilendiren, tüm dünyaya ait.

Örnek: İnsan hakları, evrensel bir değerdir.

Fantastik: Hayal ürünü, gerçek dışı, fantastik.

Örnek: Fantastik filmler, izleyiciyi farklı dünyalara götürür.

Gerçeküstü: Gerçeğin ötesinde, gerçeklerden bağımsız, sürreal.

Örnek: Ressamın gerçeküstü tabloları, izleyenleri şaşkına çevirdi.

Gerekçe: Bir şeyin yapılması veya yapılmaması için gösterilen sebep.

Örnek: İzin talebinin gerekçesi olarak sağlık sorunları gösterildi.

Gizemli: Sırlarla dolu, merak uyandıran, bilinmezliklerle dolu.

Örnek: Gizemli bir atmosferde geçen film, izleyenleri gerilim dolu bir maceraya sürükledi.

Göreceli: Kişiden kişiye değişen, mutlak olmayan, izafi.

Örnek: Güzellik kavramı, göreceli bir kavramdır ve herkese göre farklılık gösterebilir.

Gözlem: Dikkatli bir şekilde inceleme, izleme, müşahede.

Örnek: Bilim insanları, hayvanların davranışlarını gözlemleyerek yeni bilgilere ulaştı.

Güdümlü: Yönlendirilen, kontrol edilen, belirli bir amaca yönelik olarak yapılan.

Örnek: Güdümlü bir füze, hedefine doğru ilerliyordu.

Güncel: O günle veya yakın zamanla ilgili olan, yeni, aktüel.

Örnek: Güncel haberleri takip etmek, dünyada olup bitenlerden haberdar olmamızı sağlar.

Hayıflanma: Pişmanlık, üzüntü, yakınma.

Örnek: Geçmişte yaptığı hatalar için hayıflanan adam, artık geleceğe bakmaya karar verdi.

İçerik: Bir eserin veya konuşmanın konusunu oluşturan düşünceler, duygular ve bilgiler.

Örnek: Kitabın içeriği, okuyucular tarafından oldukça beğenildi.

İçgüdü: Doğuştan gelen, öğrenilmemiş davranış ve tepkiler.

Örnek: Hayvanların hayatta kalma içgüdüleri, onların doğal davranışlarını belirler.

İçtenlik: Samimiyet, yapmacıksız olma, içten gelen duyguları ifade etme.

Örnek: Konuşmacının içtenliği, dinleyicilerin kalbini kazandı.

İleti: Bir kişiden veya kaynaktan diğerine aktarılan bilgi, mesaj.

Örnek: İletişim çağında yaşıyoruz, bilgiye ulaşmak artık çok daha kolay.

İlinti: İki şey arasındaki ilgi, ilişki, bağlantı.

Örnek: Olaylar arasında bir ilinti olup olmadığı araştırılıyor.

İmbik: Damıtma işlemi için kullanılan araç.

Örnek: İmbik yardımıyla gül yapraklarından gül suyu elde edilir.

İmge: Zihinde canlandırılan, duyularla algılanabilen hayali tasvirler.

Örnek: Şairin şiirlerindeki imgeler, okuyucunun hayal gücünü harekete geçiriyordu.

İnandırıcılık: İnanılır, güvenilir olma durumu.

Örnek: Yazarın inandırıcı anlatımı, okuyucuyu hikayenin içine çekiyordu.

İnisiyatif: Bir konuda kendiliğinden karar verme ve uygulama yetkisi.

Örnek: Çalışanlara inisiyatif kullanma özgürlüğü verildiğinde, daha verimli sonuçlar elde edilebilir.

İrdelemek: Bir konuyu derinlemesine incelemek, araştırmak.

Örnek: Konuyu tüm yönleriyle irdelemeden karar vermemek gerekir.

İroni: Sözün tersini kastederek alay etme, kinaye.

Örnek: Yazarın ironik üslubu, okuyucuyu hem güldürüyor hem düşündürüyordu.

İşlev: Bir şeyin görevi, yaptığı iş, fonksiyonu.

Örnek: Dilin en önemli işlevi, iletişim kurmaktır.

İşlevsel: Bir amaca hizmet eden, kullanışlı, pratik.

Örnek: İşlevsel bir tasarım, hem estetik hem de kullanışlı olmalıdır.

İvedi: Acil, önemli, hemen yapılması gereken.

Örnek: İvedi bir durum olduğu için toplantı erkene alındı.

İzlenim: Bir kişi, olay veya durumun zihinde bıraktığı etki, intiba.

Örnek: İlk izlenim çok önemlidir, insanları etkilemek için iyi bir başlangıç yapmalısınız.

Kanı: İnanç, fikir, düşünce.

Örnek: Bilimsel kanıtlarla desteklenmeyen kanılar, yanıltıcı olabilir.

Kanıksamak: Alışmak, normal karşılamak, benimsemek.

Örnek: Yeni evine kanıksayan aile, artık orada mutlu bir şekilde yaşıyordu.

Karakter: Bir eserde yer alan ve belirli özelliklere sahip olan kişi.

Örnek: Romanın ana karakteri, cesur ve kararlı bir kadındı.

Kaygı: Endişe, tasa, sıkıntı.

Örnek: Gelecek kaygısı, gençleri olumsuz etkiliyor.

Kesit: Bir bütünün belirli bir parçası, bölümü.

Örnek: Bu kitap, Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemine dair bir kesit sunuyor.

Kişisel: Kişiye ait, özel, bireysel.

Örnek: Herkesin kişisel tercihlerine saygı göstermek gerekir.

Köken: Bir şeyin çıkış noktası, kaynağı, aslı.

Örnek: Kelimenin kökenini araştırdığımızda, ilginç bilgilere ulaştık.

Kuram: Bir konuyla ilgili sistemli bilgi ve açıklamalar bütünü, teori.

Örnek: Einstein’ın görelilik kuramı, fizik dünyasında devrim yarattı.

Kurgu: Hayal gücüyle oluşturulan, gerçek olmayan olaylar ve durumlar.

Örnek: Bilim kurgu filmleri, gelecekte olabilecek olayları hayal gücüyle anlatır.

Kültür: Bir toplumun maddi ve manevi değerlerinin, inançlarının, geleneklerinin ve yaşam biçiminin bütünü.

Örnek: Farklı kültürleri tanımak, dünyayı daha iyi anlamamızı sağlar.

Kültürel: Kültürle ilgili, kültüre ait.

Örnek: Kültürel etkinlikler, toplumsal birlikteliği güçlendirir.

Lirik: Duygusal, coşkulu, içten.

Örnek: Şairin lirik şiirleri, okuyucuları derinden etkiledi.

Lirizm: Duygusal yoğunluk, coşku.

Örnek: Şiirdeki lirizm, okuyucuyu duygusal bir yolculuğa çıkarıyordu.

Mistik: Gizemli, doğaüstü, akıl ve mantıkla açıklanamayan.

Örnek: Mistik inançlar, bazı insanlar için büyük önem taşır.

Nesnel: Kişisel görüşlerden bağımsız, tarafsız, objektif.

Örnek: Bilimsel araştırmalar, nesnel verilere dayanmalıdır.

Olgu: Gerçekleşen olay, durum, vaka.

Örnek: İklim değişikliği, günümüzün en önemli olgularından biridir.

Ölçüt: Bir şeyi değerlendirmek için kullanılan standart, kriter.

Örnek: Başarılı bir öğrenci olmanın ölçütleri nelerdir?

Özeleştiri: Kişinin kendi davranışlarını eleştirmesi, kendini değerlendirmesi.

Örnek: Özeleştiri yapabilen insanlar, hatalarından ders çıkarabilirler.

Özgü: Özel, kendine has, birine veya bir şeye ait olan.

Örnek: Her milletin kendine özgü gelenekleri ve görenekleri vardır.

Özgünlük: Başkalarından farklı olma, benzersiz olma.

Örnek: Sanatçının özgün tarzı, onu diğerlerinden ayırıyordu.

Özlülük: Az sözle çok şey anlatabilme.

Örnek: Atasözleri, özlü anlatıma iyi bir örnektir.

Özümlemek: Bir bilgiyi, düşünceyi veya duyguyu benimsemek, içselleştirmek.

Örnek: Okuduğu kitaptaki bilgileri özümseyen öğrenci, sınavda başarılı oldu.

Özümsemek: Özümlemek ile aynı anlama gelir.

Özveri: Başkalarına veya bir amaca yardım etmek için kendi çıkarlarından vazgeçme.

Örnek: Annelerin çocukları için yaptıkları özveriler, takdire şayandır.

Realite: Gerçeklik, gerçek dünya, hayatın kendisi.

Örnek: Sanal dünya, gerçek hayatın yerini tutamaz.

Sağduyu: Akla ve mantığa uygun, doğru kararlar verme yeteneği.

Örnek: Sağduyulu insanlar, zor durumlarda bile doğru kararlar alabilirler.

Salık Vermek: Tavsiyede bulunmak, yol göstermek, öğüt vermek.

Örnek: Tecrübeli öğretmen, öğrencisine geleceği için salık verdi.

Salt: Sadece, yalnızca, tek başına.

Örnek: Bu durumun tek sorumlusu salt o değil, hepimiz bir şekilde katkıda bulunduk.

Saptamak: Belirlemek, tespit etmek, ortaya çıkarmak.

Örnek: Uzmanlar, hastalığın nedenini saptamak için çalışmalarını sürdürüyor.

Sav: İddia, öne sürülen düşünce, savunulan görüş.

Örnek: Savcının savı, sanığın suçlu olduğuna dair güçlü kanıtlara dayanıyordu.

Sentez: Farklı bilgileri, düşünceleri veya öğeleri bir araya getirerek yeni bir bütün oluşturma.

Örnek: Sanatçının eserleri, farklı kültürlerin sentezi olarak değerlendirilebilir.

Sezgi: Mantıksal çıkarım olmadan, içten gelen bir hisle doğruyu bulma yeteneği.

Örnek: Sezgileri kuvvetli olan dedektif, olayı çözebileceğine inanıyordu.

Söz Dağarcığı: Bir dilde kullanılan veya bir kişinin bildiği kelimelerin tümü.

Örnek: Geniş bir söz dağarcığına sahip olmak, düşünceleri daha iyi ifade etmeyi sağlar.

Süreç: Bir başlangıcı ve sonu olan, belirli aşamalardan oluşan zaman dilimi.

Örnek: Üretim süreci, hammaddeden nihai ürüne kadar geçen tüm aşamaları kapsar.

Şematik: Basitleştirilmiş, genel hatlarıyla gösteren, ayrıntılara girmeyen.

Örnek: Şematik çizimler, karmaşık sistemleri daha kolay anlaşılır kılar.

Tekdüzelik: Değişiklik göstermeyen, sürekli aynı şekilde devam eden durum.

Örnek: Tekdüzelikten sıkılan çift, tatillerini farklı yerlerde geçirmeye karar verdi.

Tema: Bir eserin ana konusu, üzerinde durulan düşünce.

Örnek: Romanın teması, aşk ve ihanetti.

Terim: Belirli bir alanla ilgili özel bir kavramı ifade eden kelime.

Örnek: “Fotosentez” kelimesi, biyoloji terimi olarak kullanılır.

Terkip: Birleştirme, karışım, bir araya getirme.

Örnek: Farklı baharatların terkip edilmesiyle yeni lezzetler ortaya çıkar.

Tip: Belirli özelliklere sahip karakter, kişi.

Örnek: Romandaki kötü karakter, okuyucular tarafından nefret edilen bir tipti.

Tutarlılık: Anlatımda birbiriyle çelişen ifadelerin olmaması, mantıklı bir bütünlük.

Örnek: Makalenin tutarlı olması için, argümanlar birbirini desteklemelidir.

Tutum: Bir kişi veya grubun belirli bir konuya karşı takındığı tavır, davranış.

Örnek: Şirketin çevreye duyarlı tutumu, müşteriler tarafından takdir edildi.

Üslup: Bir yazarın kendine özgü anlatım tarzı, biçemi.

Örnek: Yazarın sade ve akıcı üslubu, kitabın okunmasını kolaylaştırıyordu.

Varsayım: Kanıtlanmamış, geçici olarak kabul edilen düşünce veya önerme.

Örnek: Bilimsel araştırmalarda varsayımlar, deneylerle test edilir.

Virtüöz: Bir sanat dalında üstün yeteneğe sahip kimse, usta.

Örnek: Piyanist, virtüöz bir performans sergileyerek dinleyicileri büyüledi.

Yadsımak: İnkar etmek, kabul etmemek, reddetmek.

Örnek: Suçlamaları yadsıyan sanık, kendisini savunmak için avukat tuttu.

Yalınkat: Sade, basit, gösterişsiz.

Örnek: Yalınkat bir yaşam süren adam, mutlu ve huzurluydu.

Yalınlık: Süssüz, gösterişsiz, sade bir anlatım.

Örnek: Şairin yalın anlatımı, şiirinin herkes tarafından anlaşılmasını sağlıyordu.

Yapıt: Bir sanatçının ortaya koyduğu eser, ürün.

Örnek: Ressamın son yapıtları, sanatseverler tarafından büyük ilgi gördü.

Yazım: Bir dilin kurallarına uygun olarak yazma.

Örnek: Doğru yazım kurallarına dikkat etmek, yazılı iletişimde önemlidir.

Yazın: Edebiyat, yazıyla ifade edilen sanat.

Örnek: Türk yazını, dünya edebiyatında önemli bir yere sahiptir.

Yazınsal: Edebiyatla ilgili, edebî.

Örnek: Yazarın yazınsal yeteneği, onu başarılı bir romancı yaptı.

Yeğlemek: Tercih etmek, daha uygun bulmak.

Örnek: Sağlıklı beslenmeyi yeğleyen insanlar, daha uzun ve kaliteli bir yaşam sürerler.

Yeknesak: Tekdüze, değişmeyen, monoton.

Örnek: Yeknesak bir hayat, insanı sıkabilir.

Yerinmek: Pişman olmak, üzülmek.

Örnek: Yaptığı hatadan dolayı yerinen adam, özür diledi.

Yeti: Bir işi yapabilme gücü, kabiliyet.

Örnek: Müzik yeteneği olan genç, konservatuvara girmeye hak kazandı.

Yetkin: Bir konuda uzman, bilgili, deneyimli.

Örnek: Yetkin bir doktor, hastalarına güven verir.

Yorum: Bir metni veya olayı açıklamak, anlamlandırmak, değerlendirmek.

Örnek: Farklı yorumlara açık olan şiir, okuyucuları düşündürdü.

Zanaat: El becerisiyle yapılan iş, meslek, sanat.

Örnek: Ahşap oymacılığı, yüzyıllardır süregelen bir zanaattır.

Yorum yapın