B Harfiyle Başlayan Deyimler Anlamları ve Örnek Cümlede Kullanımları

Baba baba değil iskele babası: Sözde otorite sahibi, ancak aslında saygı görmeyen kişi .
Patron baba baba değil iskele babası, çalışanlarına güven vermiyor.

Babadan babaya: Nesiller boyunca süregelen, kuşaklar arası bir gelenek veya alışkanlık.
Bu meslek babadan babaya devredilen bir iş, herkes aile içinde çalışıyor.

Babadan oğula: Bir işin ya da mirasın babadan oğula geçmesi .
Çiftlik babadan oğula geçiyor, bu aile nesiller boyu tarımla uğraşıyor.

Babaları üstünde olmak: Çok öfkeli, sinirli olmak .
Adam iş yerinde sürekli bağırıyor, babaları üstünde resmen.

Babasına taş çıkartmak: Bir kişinin, babasından daha üstün bir başarı göstermesi .
O kadar başarılı ki, resmen babasına taş çıkartıyor.

Bacakları tutmamak: Yorgunluktan ya da korkudan yürüyemez hale gelmek .
Sınav sonuçlarını görünce bacaklarım tutmadı, şaşkınlıktan ne yapacağımı bilemedim.

Bacası tütmez olmak: Evde geçim sıkıntısının olduğunu, işlerin iyi gitmediğini ifade eder.
Artık o evin bacası tütmüyor, yıllardır zor günler geçiriyorlar.

Badem gibi: Güzel, zarif ve düzgün yapılı bir şeyi ifade eder.
Bu çocuğun elleri badem gibi, maşallah çok güzel.

Bağrı pişmek: Sabırsızlanmak, içi içine sığmamak .
Yeni işini görmek için bağrım pişti, sabırsızlıkla bekliyorum.

Bağrı yanık: Büyük acılar çekmiş, kederli insanları tanımlamak için kullanılır.
O yaşlı kadının gözlerinden belli, bağrı yanık biri.

Bağrına taş basmak: Büyük bir acıya katlanmak .
O kaybı yaşadıktan sonra bağrına taş bastı ve hayatına devam etti.

Baharı başına vurmak: Mevsimle birlikte kişinin coşkulu ve neşeli olması anlamında gelir.
Gençler baharı başına vurmuş gibi, her gün sokakta eğleniyorlar.

Bahis tutuşmak: İddiaya girmek, bir konuda tartışarak anlaşmaya çalışmak .
Arkadaşlarla maça dair bahis tuttuk, bakalım kim kazanacak.

Bakkal makyajı: Çok abartılı, aşırı derecede dikkat çekici makyaj .
O kadar abartmış ki, resmen bakkal makyajı yapmış gibi görünüyor.

Bal tutan parmağını yalar: İyi bir konumda olan kişinin kazançlı çıkması .
Bu işin başındaki kişi kimse, bal tutan parmağını yalar, herkes ona çalışıyor.

Balık etinde: Ne zayıf ne de kilolu, sağlıklı ve dolgun yapıda olmak .
O kadın tam balık etinde, çok sağlıklı ve güzel görünüyor.

Balta girmemiş: Hiç el değmemiş, dokunulmamış yerler için kullanılır.
Bu orman balta girmemiş, doğallığını hala koruyor.

Bardaktan boşanırcasına: Çok şiddetli yağmur yağması .
Dışarıda bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyor, sokağa çıkamayız.

Barut kesilmek: Çok sinirlenmek, öfkelenmek .
Patron son olaydan sonra barut kesildi, kimse onunla konuşmaya cesaret edemiyor.

Basireti bağlanmak: Kişinin olaylar karşısında karar veremez hale gelmesi .
Sınavda öyle bir heyecanlandı ki basireti bağlandı, hiçbir şey yapamadı.

Baş başa vermek: Bir araya gelip birlikte iş yapmak .
Sorunları çözmek için ekip olarak baş başa verdik ve çözüm ürettik.

Baş başa vermeyince taş yerinden kalkmaz: İşbirliği olmadan büyük işleri başarmanın zor olduğunu ifade eder.
Bu kadar işi bitirebilmek için baş başa vermeyince taş yerinden kalkmaz, birlikte çalışmalıyız.

Baş koymak: Bir işe tüm benliğiyle adanmak .
Bu projeye baş koydum, her ne olursa olsun başarıya ulaşacağız.

Baş tacı etmek: Birine çok değer vermek .
Onu çok seviyorlar, resmen baş tacı etmişler.

Baş vermek: Büyük bir fedakarlıkta bulunmak, gerekirse canını vermek .
Vatanı için baş vermeye hazır bir askerdi.

Başı bağlı olmak: Evli olmak ya da bir taahhüdün olması .
Onunla evlenmeyi düşünme, başı bağlı zaten.

Başı çatlamak: Şiddetli baş ağrısı çekmek .
O kadar çok çalıştı ki, akşam olunca başı çatladı.

Başı darda olmak: Zor durumda kalmak .
Başı darda olan birine yardım etmek her zaman iyidir.

Başı dönmek: Büyük bir heyecan ya da şaşkınlık yaşamak .
O kadar güzel bir haberdi ki, resmen başı döndü.

Başı göğe ermek: Çok mutlu olmak .
İstediği terfiyi alınca başı göğe erdi.

Başı kazan gibi olmak: Çok şiddetli bir baş ağrısı çekmek .
Bütün gün gürültü içindeydim, akşam oldu başım kazan gibi.

Başı sıkışmak: Zor bir durumda kalmak .
Her başı sıkıştığında bana geliyor, yardım istiyor.

Başı yukarıda olmak: Kendine güvenli, onurlu olmak .
Başarısından sonra herkesin önünde başı yukarıda durdu.

Başına çıkmak: Birine haddinden fazla yetki vermek, onu şımartmak .
Çocuklara fazla yüz verince başına çıkarlar, dikkatli olmalısın.

Başına feleğin tokmağı inmek: Çok büyük bir felaketle karşılaşmak .
Son ekonomik krizle birlikte başına feleğin tokmağı indi.

Başına kakmak: Yapılan bir iyiliği sürekli hatırlatıp kişinin başına kalkmak .
Her fırsatta yardım ettiğini başına kakıp duruyor, bu çok can sıkıcı.

Başına sarmak: Birini sürekli bir problemle meşgul etmek, zor duruma sokmak .
Bu sorunları başına sardın, artık nasıl kurtulacaksın bilemiyorum.

Başına vur elinden ekmeğini al: Bir kişinin saf ve kolay kandırılır olduğunu ifade eder.
O kadar saf ki, başına vur elinden ekmeğini al.

Başından aşkın olmak: Bir kişinin çok meşgul olması, yapacak çok işi olması .
Şu sıralar başından aşkın iş var, kimseye vakit ayıramıyor.

Başını kaşıyacak vakti olmamak: Çok yoğun olmak .
O kadar çok çalışıyor ki, başını kaşıyacak vakti yok.

Başının etini yemek: Sürekli birini rahatsız edecek şekilde konuşmak, dırdır etmek .
Çocuklar sabahtan akşama kadar başımın etini yedi, hiç susmadılar.

Bel bağlamak: Birinden ya da bir şeyden büyük beklenti içinde olmak .
Bu projeye çok bel bağladılar, sonuç hayal kırıklığı olursa zor durumda kalacaklar.

Bela aramak: Bilinçli olarak tehlikeli işlere bulaşmak .
Bu kadar riskli işe girmek resmen bela aramak gibi bir şey.

Belaya çatmak: İstemeden kötü bir durumla karşılaşmak .
Yolda yürürken bir grup adamla tartışmaya girdi, resmen belaya çattı.

Ben sana hayran sen cama tırman: Birinin ilgisine karşılık vermemek, ters davranmak .
Sürekli ilgi gösteriyor ama o da ben sana hayran sen cama tırman der gibi davranıyor.

Ben sarhoş yolcu sarhoş: Hem kişinin hem de karşısındakinin anlaşılmaz halde olduğunu ifade eder.
İkisi de o kadar kafası karışıktı ki, tam ben sarhoş yolcu sarhoş misaliydi.

Benden sonra tufan: Kendi sonrası hakkında endişe duymayan, sadece mevcut durumu önemseyen kişiler için kullanılır.
Her şeyi bana bırakıp gitti, benden sonra tufan der gibi davrandı.

Benim adım Hıdır elimden gelen budur: Kendi yapabileceklerini sınırlı gören ve daha fazlasını yapamayacağını söyleyen kişiler için kullanılır.
Elimden bu kadar geliyor, benim adım Hıdır elimden gelen budur.

Besle kargayı, oysun gözünü: İyilik yapılan birinden kötülük görmek .
O kadar yardım etti ama sonunda ona zarar verdi, tam besle kargayı, oysun gözünü durumu.

Beti benzi atmak: Yüzü solmak, korku ya da hastalık nedeniyle rengi kaçmak .
Kötü haberi duyunca beti benzi attı, ne yapacağını bilemedi.

Beyin yıkamak: Bir kişiye sürekli telkinde bulunarak onun düşüncelerini değiştirmek .
Onu yıllarca beyin yıkamışlar, ne söylesek inandıramıyoruz.

Beyni sulanmak: Yaşlılık ya da hastalık nedeniyle zihinsel yeteneklerinin zayıflaması .
O kadar yaşlandı ki artık beyni sulanmış, hiçbir şeyi hatırlamıyor.

Bıçak kemiğe dayanmak: Sabır sınırının zorlanması, tahammül edilemeyecek bir duruma gelmek .
Artık bıçak kemiğe dayandı, daha fazla dayanamayacağım.

Bileğinde altın bileziği olmak: Bir kişinin meslek sahibi olması .
Oğlumun bileğinde altın bileziği var, her zaman iş bulabilir.

Bin dereden su getirmek: Bir sorunu çözmek için çeşitli yollar denemek .
Dava dosyasını kapatabilmek için bin dereden su getirdi.

Bir ağızdan çıkan bin dile yayılır: Bir kişinin söylediği sözler geniş bir alana yayılabilir ve başkaları tarafından duyulabilir.
Söylediği bu sözler bir ağızdan çıkan bin dile yayılır, dikkatli olmalı.

Bir arpa boyu yol almak: Çok az mesafe kat etmek, ilerlemek .
O projede bir arpa boyu yol aldı, hala çok iş var.

Bir avuç toprak olmak: Kişinin değerinin kalmaması, çok küçülmesi .
Şirket iflas etti ve bir avuç toprak oldu.

Bir ayak üstünde bin yalan söylemek: Çabuk ve uydurma şekilde çok sayıda yalan söylemek .
Onun bu kadar yalan söylemesi, bir ayak üstünde bin yalan söylemek gibi.

Bir baltaya sap olmak: Bir işte yetenekli ve başarılı olmak .
O adam bir baltaya sap olmuş, her işin altından başarıyla kalkıyor.

Bir çırpıda: Hızlı ve kolay bir şekilde, kısa sürede.
O işi bir çırpıda bitirdi, çok hızlıydı.

Bir dalda duramamak: Sürekli yer değiştirip karar verememek .
Sürekli iş değiştiriyor, gerçekten bir dalda duramıyor.

Bir don bir gömlek kalmak: Yalnızca temel giysilere sahip olmak, çok az eşyası olmak .
Sonunda bir don bir gömlek kaldı, her şeyini kaybetti.

Bir dudağı yerde bir dudağı gökte: Düşkün ve mutsuz olmanın yanı sıra, şımarıklık veya fazla keyif verme hali .
O kadının hali bir dudağı yerde bir dudağı gökte. Hem çok üzgün hem de sürekli şımarıyor.

Bir eli yağda bir eli balda: Her iki durumda da rahat ve bolluk içinde olmak .
O, işinden kazandığı parayla bir eli yağda bir eli balda.

Bir elle verdiğini öteki elle almak: Birinden bir şey verip, diğerinden aynı veya daha fazlasını almak .
Sürekli yardım ediyor ama bir elle verdiğini öteki elle alıyor.

Bir gözü kör bir kulağı sağır olmak: Belirli bir konuda hiçbir bilgi veya farkındalığa sahip olmamak .
Toplantıda bir gözü kör bir kulağı sağır gibi davrandı, hiçbir şey anlamadı.

Bir iğne bir iplik kalmak: Az malzemeyle iş yapabilmek, yalın şekilde kalmak .
Tüm malzemeler bitti, bir iğne bir iplik kaldı.

Bir kaşık suda boğmak: Küçük bir sorunu büyütmek, abartmak .
O olaydan bir kaşık suda boğuyor, aslında çok basit bir şeydi.

Bir kazanda kaynamak: Çok sayıda insanın bulunduğu ve sıkışık ortam .
İçerisi bir kazanda kaynıyor, yer kalmadı.

Bir koltuğa iki karpuz sığdırmak: İki büyük işi aynı anda yapmak, birini ya da her ikisini de başarıyla yapamamak .
O kadar yoğun programda bir koltuğa iki karpuz sığdırmak zor olacak.

Bir olmak: Birlikte hareket etmek, birleşmek .
Başarıya ulaşmak için hepimizin bir olması gerekiyor.

Bir pire için yorgan yakmak: Küçük bir sorun için büyük bir şey feda etmek .
O tartışma yüzünden bir pire için yorgan yaktı, işleri zorlaştırdı.

Bir seksen uzanmak: Uzun ve rahatsız edici şekilde yatmak .
O akşam yemeğinden sonra bir seksen uzandı, çok yorgundu.

Bir taşla iki kuş vurmak: Tek bir hareketle iki farklı amacı gerçekleştirmek .
O projede bir taşla iki kuş vurdu, hem tasarruf sağladı hem de süreyi kısalttı.

Bir yastığa baş koymak: Birinin yanında uyumak veya güvenli ve huzurlu bir yer edinmek .
Yatacak yer bulduktan sonra bir yastığa baş koydu, rahatladı.

Bir yaşına daha girmek: Yaş almak, bir yaş daha büyümek .
Bugün bir yaşına daha girdi, doğum günü partisi yapacak.

Boğazı düğümlenmek: Çok duygusal olmak, konuşacak hali olmamak .
Kötü haber aldığında boğazı düğümlendi, konuşmakta zorlandı.

Boğazından artırmak: Zor durumda olan birine yardım etmek .
O kadar yardıma ihtiyacı vardı ki, boğazından artırarak destek oldu.

Bomba patlatmak: Büyük bir sürpriz veya etkili bir olay yaratmak .
O konuşmada bomba patlattı, herkes şok oldu.

Borç batağına batmak: Çok fazla borca girmek .
Tüm birikimlerini borçlara harcadı, şimdi borç batağına battı.

Borusu ötmek: Kendi yeteneklerini veya başarılarını gururla göstermek .
Yeni proje ile borusu ötmeye başladı, herkese başarısını gösterdi.

Borusu çalmak: Sözde liderlik etmek ya da söz sahibi olmak .
O grup toplantısında borusunu çaldı, herkesi dinledi ve yönlendirdi.

Boş atıp dolu tutmak: Gerçekten değer vermediği şeyleri abartmak .
Küçük bir hata yüzünden boş atıp dolu tuttu, aslında önemi yoktu.

Boş gezenin boş kalfası: Hiçbir iş yapmayan, boşta gezen kimse .
O kadar tembel ki, boş gezenin boş kalfası gibi dolaşıyor.

Boş yapmak: Gereksiz yere bir şey yapmak, zaman harcamak .
Sürekli aynı şeyleri tekrar ediyor, sadece boş yapıyor.

Boşan da semerini ye: Artık daha fazla dayanamayacağını ve sonunun geldiğini belirtir.
O kadar sorun yaşadık ki, boşan da semerini ye.

Boynu kıldan ince: Çok ince, zarif ya da çok rahat durumda olmak .
O kadar nazlı ve zarif ki, boynu kıldan ince.

Boyun eğme: Birine ya da bir şeye teslim olmamak, karşı gelmek .
O kadar direndi ki, sonunda boyun eğmedi.

Boyun eğmek: Teslim olmak, bir şeye razı olmak .
Zorlu süreçten sonra sonunda boyun eğdi ve kabul etti.

Boyun eğmeme: Teslim olmama durumu .
Kendisine yapılan haksızlığa rağmen boyun eğmeme tavrını sürdürdü.

Boyun eğmemek: Teslim olmamak, karşı çıkmak .
Her türlü zorluğa rağmen boyun eğmemek için savaşıyor.

Boyunun ölçüsünü almak: Kişinin ya da bir şeyin gerçek kapasitesini veya sınırlarını anlamak .
Rakip takım boyunun ölçüsünü aldı, maçı kaybettiler.

Bozguna uğramak: Büyük bir yenilgiye uğramak, başarısız olmak .
Savaşta ciddi kayıplar verdiler ve bozguna uğradılar.

Bozuk para gibi harcamak: Para harcamada dikkatli olmamak, gereksiz yere harcamak .
Son zamanlarda bütçeyi bozuk para gibi harcıyor, parasını yönetemiyor.

Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu: İki zıt durumun birlikte olması, çelişkili bir davranışta bulunmak .
Sağlıklı beslenmeye çalışırken tatlıları da bolca yemesi, bu ne perhiz bu ne lahana turşusu durumu.

Buldukça bunamak: Kısıtlı olanaklarla elde edilen şeyleri değerlendirip tutumsuz davranmak .
Her fırsatı değerlendirmeye çalışıyor, buldukça bunamak onun için alışkanlık haline geldi.

Bulgurlu’ya gelin mi gidecek?: Bir şeyin ya da birinin aslında gereksiz olduğunu ifade eden, şüphe uyandıran bir söylem.
Bu kadar masraf yapılmasına gerek var mı? Bulgurlu’ya gelin mi gidecek?

Bulut gibi olmak: Hafif ve rahat olmak, herhangi bir sıkıntı veya endişe taşımamak .
Güzel bir tatilden dönerken, bulut gibi oldum, tamamen rahatladım.

Buluttan nem kapmak: Küçük bir umut ya da fayda beklemek, belirsizlik içinde olmak .
O kadar az kaynakla çalışıyoruz ki, sadece buluttan nem kapıyoruz.

Burnu havada olmak: Kendini üstün görme, kibirli olma .
Yeni iş pozisyonuyla burnu havada dolaşıyor, başkalarını küçümseyerek davranıyor.

Burnu havalarda: Aynı şekilde kibirli veya kendini beğenmiş olmak .
O parayı kazanınca burnu havalarda olmaya başladı, herkesi küçümsüyor.

Burnu Kaf dağında olmak: Gerçeklerden kopuk, hayalperest ve uzak olmak .
Çok büyük hayaller kuruyor ama gerçeklerden uzak, burnu Kaf dağında.

Burnu kokuyu iyi almak: İyi bir sezgiye sahip olmak, durumu doğru değerlendirmek .
İş dünyasında burnu kokuyu iyi alıyor, fırsatları hemen değerlendiriyor.

Burnu sızlamak: Bir konuda rahatsızlık hissetmek veya ağrı duymak .
Eski dostuyla karşılaştığında, burnu sızladı, eski anılar aklına geldi.

Burnundan yakalamak: Birini bir konuda yakından izlemek veya dikkatlice gözlemlemek .
Her hareketini burnundan yakalıyor, hiçbir şeyi kaçırmıyor.

Burnunun dikine gitmek: Kendisini dinlemeden, sadece kendi yolunda ilerlemek .
Tüm uyarılara rağmen, burnunun dikine gidiyor ve hata yapmaya devam ediyor.

Burnunun ucunu görememek: Kendi sorunlarını veya durumunu fark edememek, dar görüşlü olmak .
Kendisine sürekli iyilik yapanları göremiyor, sadece kendi sorunlarına odaklanmış, burnunun ucunu göremiyor.

Burun kıvırmak: Bir şeye karşı küçümseyici veya olumsuz bir tavır sergilemek .
Yeni fikre burun kıvırdı, hiç beğenmediğini açıkça belirtti.

Buyrun cenaze namazına: Çok kaba bir şekilde kabul etmek, bir şeyi zorla ya da gereksiz yere kabul ettirmek .
Artık bu kadar geç kalmışken buyrun cenaze namazına, yapılacak bir şey yok.

Bülbül gibi konuşmak: Güzel ve akıcı bir şekilde konuşmak .
Sunum yaparken bülbül gibi konuştu, herkes etkilenmişti.

Büyük söz söylemek: Gereksiz yere büyük laflar etmek, iddialı konuşmak .
Proje tamamlanmadan önce büyük söz söyledi, gerçekçi davranmadı.

Büyük sözüme tövbe: Önceden söylenen büyük sözlerden geri dönmek, yapılan iddialardan pişman olmak .
Projeyi bitiremedikten sonra, büyük sözüme tövbe etti, daha dikkatli olacak.

Büyümüş de küçülmüş: Fiziksel olarak büyük ama hareketleri veya davranışları çocukça olan .
O kadar yaşlanmış ama hala büyümüş de küçülmüş gibi davranıyor.

Yorum yapın