Âşık Edebiyatı Nedir? Özellikleri ve İçerikleri

Âşık Edebiyatı Nedir?

Türk Halk Edebiyatı’nın önemli bir kolu olan Âşık Edebiyatı, halk arasında “âşık” olarak bilinen saz şairlerinin oluşturduğu bir edebi gelenektir. Bu edebiyatın kökleri İslamiyet öncesi dönemdeki sözlü geleneklere dayanır. O dönemde “baksı”, “kam”, “ozan” gibi adlarla anılan kişiler, İslamiyet sonrası dönemde “âşık” ya da “saz şairi” olarak bilinir hale gelmişlerdir. 15. yüzyıldan günümüze kadar varlığını sürdüren bu edebiyat türü, Orta Asya’nın derin kültürel mirasını taşımaktadır. Âşıklar, ellerinde sazlarıyla diyar diyar gezerek sanatlarını icra etmişler ve halkın gönlünde taht kurmuşlardır.

Âşık Edebiyatı’nın Temel Özellikleri

Saz şairlerinin edebiyatı: Halk tarafından “âşık” olarak adlandırılan sanatçılar, şiirlerini sazlarıyla (bağlama, cura, tambura) icra etmişlerdir. Şiirlerini doğaçlama olarak, yani hazırlık yapmadan söylemişlerdir.

Eğitim ve kaynağı: Âşıklar, üç farklı kaynaktan yetişmiştir: köy ve oymaklar, şehirler ve asker ocakları. Şehir ve asker ocaklarında yetişen âşıklar, medrese eğitimi alarak Divan edebiyatı‘ndan etkilenmiştir.

İşlenen temalar: Bu edebiyat türünde, doğal güzellikler, yiğitlik, özlem, ayrılık, gurbet ve aşk gibi konular işlenmiştir. Âşıkların doğaya bakışları canlı, somut ve gerçekçidir; bu durum, soyut imgelerin ağır bastığı Divan Edebiyatı‘ndan farklıdır.

Şiir dili: Âşıklar, açık ve anlaşılır bir dili tercih etmişlerdir. Halkın konuştuğu sade Türkçe ile eserlerini meydana getirmişlerdir. Bununla birlikte, Divan Edebiyatı‘ndan etkilenen bazı eserlerinde daha ağır bir dil de kullanılmıştır.

Nazım birimi: Dörtlükler ile yazılan bu şiirlerde ölçü, hece ölçüsü olup, en çok 8’li ve 11’li kalıplar tercih edilmiştir. Yarım kafiye ve cinaslı uyak en sık kullanılan kafiye türleridir. “Kulak için kafiye” anlayışı hâkimdir.

Usta-çırak ilişkisi: Âşıklar, usta-çırak ilişkisiyle yetişmiş, genellikle okuma-yazma bilmeyen, ancak son derece zeki ve yetenekli kişilerdir. “Kalem şairleri” olarak bilinen, okuma yazması olan bazı âşıklar ise genellikle Divan edebiyatı geleneğinden etkilenmiştir.

Nazım şekilleri: Âşıklar, şiirlerinde koşma, semai, varsağı ve destan gibi nazım şekillerini kullanmışlardır.

Gerçekçilik: Âşık Edebiyatı, somut bir edebiyattır. Doğrudan halkın hayatına dair konular işlenir. Sevgili betimlemelerinde ise “yeşilbaşlı ördek”, “selvi boy”, “inci diş” gibi benzetmeler kullanılmıştır.

Âşıklık Geleneği

Mahlas kullanımı: Âşıklar, şiirlerinde asıl isimleri yerine takma adlar (mahlas) kullanmışlardır. Örneğin, Dadaloğlu (Veli), Köroğlu (Ruşen Ali) mahlaslarıyla tanınan âşıklardır.

Bade içme: Âşıklık geleneğinde, âşık olmak isteyen kişi, bir pirin elinden bade içerek bu yolculuğa başlar. Rüyasında bade içen kişi, gerçek bir âşık olarak kabul edilir.

Usta-çırak ilişkisi: Âşıklık sanatını öğrenmek isteyen çırak, bir ustanın yanında yetişerek bu yolda ilerler. Bu gelenek, âşıklık sanatında önemli bir eğitim yöntemidir.

Âşık karşılaşmaları: Âşıklar, dinleyici kitlesi önünde mizahi ve iğneleyici bir tarzda birbirleriyle yarışmışlardır. Bu karşılaşmalar, halk arasında büyük ilgi görmüştür.

Leb-değmez şiirler: Dudak ünsüzleri olan “b, p, m, v, f” seslerini kullanmadan şiir söyleme sanatı olan leb-değmez, âşıkların hünerlerini sergiledikleri önemli bir gelenektir.

Âşık Edebiyatı’nın Önemli Temsilcileri

16. yüzyıl: Köroğlu, Âşık Garip, Kul Mehmet, Âşık Kerem.

17. yüzyıl: Karacaoğlan, Âşık Ömer, Kayıkçı Kul Mustafa, Ercişli Emrah.

18. yüzyıl: Gevheri.

19. yüzyıl: Dadaloğlu, Dertli, Erzurumlu Emrah, Bayburtlu Zihni, Ruhsati, Seyrani.

20. yüzyıl: Âşık Veysel, Âşık Murat Çobanoğlu, Âşık Ali İzzet, Âşık Reyhanî, Âşık Şeref Taşlıova.

Âşık Edebiyatı’nın Kalıcı Başarıları

Bu edebiyat türü, halkın duygularını ve hayallerini dillendiren, onların sesi olan önemli bir kültürel mirastır. Kahvehaneler, asker ocakları, tekkeler, kervansaraylar gibi mekânlar, âşıkların sanatlarını sergiledikleri yerler olmuş ve bu edebiyatın yayılmasına katkı sağlamıştır.

  1. yüzyılın başlarından itibaren âşıklık geleneği bazı yerlerde zayıflasa da, Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde hâlâ yaşatılmaktadır. Âşık Veysel gibi ustalar, bu geleneğin modern döneme aktarılmasında büyük rol oynamıştır.

Âşık Edebiyatı Nedir?

Âşık Edebiyatı, “âşık” olarak adlandırılan halk şairlerinin eserlerini kapsayan bir Halk Edebiyatı dalıdır. Bu tür, İslamiyet’in kabulünden önceki Sözlü Edebiyat döneminin izlerini taşır ve bu nedenle önemli bir kökene sahiptir.

Eski çağlarda “baksı”, “kam” veya “ozan” unvanlarıyla anılan sanatçılar, bir nevi âşık ya da saz şairi olarak bilinirler. Âşık Edebiyatı, 15. yüzyıldan günümüze kadar süregelen bir gelenektir ve kökleri Orta Asya’ya dayanır. Bu geleneğin temsilcileri, ellerindeki sazlarla yurt yurt gezerek sanatlarını icra etmişlerdir.

Âşık Edebiyatı’nın Özellikleri

  • Halk Tarafından Oluşması: Âşık Edebiyatı, halk tarafından “âşık” olarak adlandırılan saz şairleri tarafından yaratılan bir edebi üründür.
  • Kaynakları: Âşıklar, asker ocakları, şehirler, köyler ve oymaklar gibi üç ana kaynaktan yetişmişlerdir. Asker ocakları ve şehirlerde eğitim alan âşıklar, medrese eğitimleri nedeniyle divan şiiri etkisi taşımaktadır.
  • Konular: Bu edebiyatta, doğanın güzellikleri, ayrılıklar, özlemler, yiğitlik, kıskançlık, ölüm, gurbet, sosyal olaylar ve aşk gibi derin temalar işlenir. Âşık Edebiyatı, doğaya bakış açısı açısından divan şiirinden farklı olarak, canlı ve somut bir anlatıma sahiptir.
  • Edebi Biçim: Din dışı bir edebiyat olan bu türde, şairler eserlerini “cönk” adı verilen defterlerde toplarlar. Nazım birimi genellikle dörtlüktür ve kullanılan ölçü, hece ölçüsüdür. 8’li ve 11’li kalıplar sıkça tercih edilir.
  • Uyak Kullanımı: Yarım ve cinaslı uyaklar, Âşık Edebiyatı’nda yaygındır. “Kulak için kafiye” anlayışı benimsendiğinden, aynı sesin kullanılmasına gerek duyulmamıştır.
  • Doğaçlama Yetenekleri: Âşıklar, genellikle hazırlıksız bir şekilde, doğaçlama şiirler söylerler. Usta-çırak ilişkisiyle yetişen bu zeki ve yetenekli bireyler, çoğunlukla okuma yazma bilmezler.
  • Daha Eğitilmiş Şairler: “Kalem şairi” olarak adlandırılan ve eğitim almış, okuma yazma bilen şairler de vardır. Bu şairler, genellikle divan şiiri geleneğinden etkilenmişlerdir.
  • Nazım Biçimleri: Âşıklar, sazlarıyla birlikte koşma, varsağı, semai ve destan gibi çeşitli nazım biçimlerini kullanmışlardır. Eserlerinin dili sade ve halkın konuştuğu bir dildir; bu da samimiyet ve içtenliği ön plana çıkarır.
  • Yöresel Özellikler: Âşık Edebiyatı’nın bazı eserlerinde yöresel unsurlar da görülebilir. Şiir türündeki eserlerin son dörtlüğünde şairin mahlası yer alır ve bu işleme “tabşırma” denir.

Âşık Edebiyatı Gelenekleri

  1. Mahlas Alma: Şairlerin eserlerinde kendi isimleri yerine kullandıkları takma adlardır. Zamanla, âşıkların gerçek isimleri unutulmuş, mahlasıyla tanınır olmuştur. Örneğin, Dadaloğlu (asıl adı Veli) ve Köroğlu (asıl adı Ruşen Ali).
  2. Rüya Sonrası Âşık Olma: Âşık olmak isteyenlerin bir ustanın yanında yetişmesi ya da bir “pir”in elinden bade içmesi gereken bir gelenektir.
  3. Usta-Çırak İlişkisi: Âşık olabilmek için, çırak olan kişinin ustasıyla geçirdiği süre esastır.
  4. Âşık Karşılaşmaları: Âşıkların, bir dinleyici kitlesi önünde mizahi bir şekilde şiir söylemeleri anlamına gelir.
  5. Leb-Değmez: b, m, p, v, f gibi dudak ve diş ünsüzlerinin bulunmadığı şiirlerdir. Âşıklar, bu yeteneklerini dudakları arasına iğne koyarak gösterirler.
  6. Askı (Muamma): Kişilerin veya varlıkların isimlerinin saklanarak bulmaya çalışıldığı bir halk şiiri türüdür.
  7. Dedim-Dedi Tarzı Söyleyiş: Âşık ile sevgilisi arasında gerçekleşen karşılıklı söyleşmelerdir.
  8. Tarih Bildirme: Toplumu ilgilendiren önemli konularda, şiirlerin başında ve sonunda tarih verilmesidir.
  9. Nazire Söyleme: Bir şairin eserinin, başka bir şair tarafından özellikle uyak ve ölçü ile taklit edilerek yazılmasıdır.
  10. Saz Çalma: Âşığın en yakın arkadaşıdır ve onunla ayrılamaz bir bütünlük oluşturur.

Âşık Edebiyatının Temsilcileri

16. yüzyılda: Köroğlu, Âşık Garip, Kul Mehmet, Âşık Kerem gibi sanatçılar öne çıkmıştır.

17. yüzyılda: Karacaoğlan, Âşık Ömer, Kayıkçı Kul Mustafa, Ercişli Emrah gibi isimler tanınmıştır.

18. yüzyılda: Gevheri gibi önemli şairler eser vermiştir.

19. yüzyılda: Dadaloğlu, Dertli, Erzurumlu Emrah, Bayburtlu Zihni, Ruhsati, Seyrani gibi sanatçılar dikkat çekmiştir.

20. yüzyılda: Âşık Veysel, Âşık Murat Çobanoğlu, Âşık Ali İzzet, Âşık Reyhanî, Âşık Şeref Taşlıova gibi isimler, bu geleneğin önemli temsilcileri olmuştur.

Âşık Edebiyatı, köklü geçmişi ve zengin temalarıyla günümüzde de yaşamaya devam eden bir sanat dalıdır. Bu gelenek, Anadolu’nun çeşitli köy ve kasabalarında hâlâ yaşatılmaktadır.

 

 

Âşık Edebiyatının Başlıca Nazım Şekilleri

Âşık Edebiyatı, zengin ve çeşitli nazım biçimleriyle dolu bir gelenektir. Bu türde öne çıkan başlıca nazım şekilleri şunlardır:

1. Koşma

Koşma, Âşık Edebiyatı’nın en yaygın ve en tanınan nazım biçimlerinden biridir. Genellikle hece ölçüsünün 11’li kalıbında yazılır. Bu türde, aşk, doğa, özlem ve yiğitlik gibi duygusal temalar ön plandadır. Koşmalar, duygusal yoğunlukları ve akıcılıkları ile dikkat çeker ve halk arasında kolaylıkla benimsenir.

2. Semai

Semai, lirik bir ifade tarzına sahip olan bu nazım biçimi, aşk ve doğa temalarını işleyen şiirlerdir. Genellikle hece ölçüsünün 8’li kalıbında yazılır ve duygusal yoğunluğu ile tanınır. Semai, sade ve anlaşılır bir dil kullanır, bu da halkın duygularına doğrudan hitap etmesini sağlar.

3. Varsağı

Varsağı, özellikle Güney Anadolu’daki Varsak Türkmenleri arasında yaygın olan bir nazım şeklidir. Bu tür, kendine has bir ezgiyle söylenir ve genellikle erkekçe bir söyleyişe sahiptir. Varsağıların en belirgin özelliklerinden biri, dörtlüklerde kullanılan seslenme sözcükleridir, bu da şiire bir coşku ve heyecan katmaktadır.

4. Destan

Destan, kahramanlık, savaş ve tarih gibi büyük olayları anlatan uzun şiirlerdir. Bu nazım biçimi, anlatım gücü ve epik yapısıyla dikkat çeker. Destanlar, halkın tarihi ve kültürel değerlerini yansıtan önemli eserlerdir ve sözlü gelenekte büyük bir yere sahiptir.

Âşık Edebiyatı, bu nazım şekilleri aracılığıyla hem bireysel duyguları hem de toplumsal olayları yansıtır; böylece zengin bir edebi miras oluşturur. Bu türler, sanatçıların duygu ve düşüncelerini ifade etme biçimleri olarak, halkın ruhuna dokunmayı başarır.

Yorum yapın