Fıkra (Köşe Yazısı) Nedir?
Fıkra, gazete köşelerinde yayımlanan, güncel toplumsal ve siyasal meseleleri kişisel görüşle harmanlayarak etkileyici bir dille aktaran kısa yazılardır. Fıkra türü, gazeteciliğin gelişmesiyle birlikte 17. yüzyılda Fransa’da ortaya çıkmıştır ve Tanzimat Dönemi ile Batı etkisi altında edebiyatımıza girmiştir.
Fıkra (Köşe Yazısı) Türünün Özellikleri
- Türküler: Fıkralar, iki ana kategoriye ayrılır: Mizahi fıkralar (güldürü fıkraları) ve gazete fıkraları.
Fıkra Türleri
1. Mizahi Fıkralar (Güldürü Fıkraları)
Bu tür fıkralar, kısa hikâye formatında ve nükte içeren esprili anlatımlardır. Genellikle günlük yaşam olaylarından esinlenerek yazılır. Mizahi fıkraların en belirgin özelliği, olayları kısa ve öz bir biçimde, ince bir zeka ile işlemektir. Nasreddin Hoca, Bekri Mustafa, İncili Çavuş ve Bektaşi fıkraları, mizahi fıkralar arasında yer almaktadır.
Örnek 1: Yalan Makinesi
Temel, öğrencidir. Babası onun davranışlarından şüphelenince bir yalan makinesi alır.
Temel okuldan döndüğünde babası sorar: — Ula Temel, okulda ne yaptınız?
Temel hemen yanıt verir: — Bu gün yazılı olduk, beş aldım.
Yalan makinesi çalmaya başlayınca Temel telaşla: — Yazılıdan dört aldım, der.
Makine tekrar çalınca Temel terlemeye başlar ve: — Yazılıdan üç aldım, der.
Yalan makinesi tekrar çalmaya başlayınca babası: — Ula Temel, bana hiç çekmediğin belli. Ben okula giderken tüm derslerim beşti, der. Bunun üzerine yalan makinesi bozulur.
Örnek 2: Temel Söyler
Eve geldiğinde karısı Fadime’yi gözyaşları içinde bulan Temel sorar: — Ne oldu Fadime, niye ağlıyorsun?
Fadime cevaplar: — Bugün falcı kadına gittim. 50 milyon verip falıma baktırdım, senin artık beni sevmediğini öğrendim.
Temel şaşkınlıkla: — Ne gerek vardı be Fadime!
— Bana gelseydin, bunu bedavaya söylerdim.
Örnek 3: Maaş
Bir çocuk babasına sorar: — Baba, neden öğretmenler maaş alıyor?
Baba yanıtlar: — Niçin sordun?
Çocuk: — Biz çalışıyoruz, onlar maaş alıyor da ondan.
2. Gazete Fıkraları
Bu fıkralar, günlük gazetelerin köşelerinde yer alan, yazarların kişisel görüşlerini ifade ettikleri, derinlemesine analiz yapmadan kaleme aldıkları kısa yazılardır. Fıkralar, açık, akıcı ve sade bir üslupla yazılır.
Fıkra ile Makale Arasındaki Farklar
- İspat Zorunluluğu: Makalelerde anlatılanların mutlaka ispatlanması gerekirken, fıkralarda böyle bir zorunluluk yoktur.
- Amaç: Makalelerde bir sonuca ulaşılması hedeflenirken, fıkralarda sonuç çıkarma amacı yoktur.
- Üslup: Makaleler genellikle ciddi ve bilimsel bir üslupta yazılırken, fıkralar samimi ve içten bir dille yazılır.
- Uzunluk: Makaleler daha uzun, fıkralar ise daha kısa yazılardır.
- Kalıcılık: Makaleler kalıcıdır, fıkralar ise genellikle güncel olaylara dayalı olarak gün yüzüne çıkar.
Fıkra ile Sohbet Arasındaki Farklar
- İçerik: Fıkrada güncel konular işlenirken, sohbetlerde genellikle sanatsal meseleler ele alınır.
- Anlatım Biçimi: Fıkrada serbest bir anlatım tarzı varken, sohbetlerde daha çok soru-cevap şeklinde bir anlatım vardır.
- Etkileme Amacı: Fıkranın amacı okuyucuyu etkilemekken, sohbetlerde böyle bir hedef yoktur.
Türk Edebiyatında Fıkra
Fıkra türü, Türk edebiyatına Tanzimat Dönemi’nde girmiştir. Batı etkisiyle ortaya çıkan bu tür, ilk gazetelerde yer almıştır. İbrahim Şinasi Efendi ve Agâh Efendi, Tercüman-ı Ahval gazetesinde ilk fıkraları yayımlamışlardır. Bu fıkralar, çoğunlukla toplumsal ve siyasal konuları işlemektedir. Zamanla konu sınırlaması ortadan kalkmış ve fıkralar her alanda yazılmaya başlanmıştır.
İlk dönem fıkra yazarları arasında İbrahim Şinasi Efendi dışında Namık Kemal, Ahmet Mithat Efendi gibi isimler öne çıkar. Daha sonra Ahmet Rasim, Ahmet Haşim, Hüseyin Cahit Yalçın, Peyami Safa, Refik Halit Karay, Falih Rıfkı Atay, Orhan Seyfi Orhon, Yusuf Ziya Ortaç, Yaşar Nabi Nayır, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Ahmet Kabaklı, Peyami Safa, Aziz Nesin, Sabri Esat Siyavuşgil, Mehmet Barlas ve Hasan Pulur gibi yazarlar Türk edebiyatında fıkralarıyla tanınmıştır.
Fıkra Örnekleri
Örnek 1: Doğulu ve Batılı Olmak – Peyami Safa
İstanbul’daki aydınlar, Avrupa tarzı bir yaşam sürme özlemi taşımaktadır. Batılılar gibi prensip sahibi, planlı ve disiplinli bir hayatı benimsemek, birçok İstanbul aydını için ideal olmuştur. Ancak son günlerde bazı yazarlarımız, Batılılık kavramını maddi ve dinsiz bir insan tipi üzerinden yorumlamaktadır.
Batı’da Doğulu insan figürüne sıkça rastlamak mümkündür. Birçok Avrupalı, sanki bir Asya ülkesinden gelmiş gibi bize yakınlaşır. Ancak bu durumda Doğu ve Batı arasındaki mücadele, Batının içinde de mevcuttur. Her birey, hem Batılı hem de Doğulu olarak yaşamaktadır.
Örnek 2: Kaybolan Kelime – Yusuf Ziya Ortaç
Bu bayram, dilimizin bir kelime kaybettiğini düşündüm. “Tandır” ve “kağnı” gibi kelimeler, artık günlük yaşamda yeri olmayan ince ve zarif kelimeler. Çöpçü, bekçi ve bakkaldan bu kelimeyi bulmayı umdum ama hiçbiri beni tatmin etmedi.
Bir kelime değersiz gibi gözükse de, toplum hayatında birçok sorunun kaynağını bu kelimenin eksikliğine bağlamak mümkün. Artık lügat kitaplarında yer alan bu kelimeyi yeniden canlandırmak gerekiyor.
Örnek 3: Gönül Kerestesiyle – Yahya Kemal Beyatlı
Türk devleti, asıl Müslüman tabakanın hamuruyla tekrar yoğrulmadıkça sağlıklı bir şekilde var olamaz. Osman Gazî’nin söylediği bir türkü, bizim için en doğru siyaset rehberidir. Anadolu’daki macerayı sadece zaferle değil, derin bir anlamla değerlendirmek gerekir. Millî hareket, yeni Türk devletinin doğuşunu simgelerken, geçmişin derin izlerini de unutmamak gerekir.
Örnek 4: Bir Teşhis – Ahmet Haşim
Son yıllarda edebiyat dünyamızda görülen çıplaklık, birçok düşünürün dikkatini çekiyor. Yazma eyleminin artmasıyla birlikte edebiyatımızdaki soysuzlaşmanın sebeplerini sorgulamak gerekiyor. Sadece edebiyat değil, müzik dünyası da aynı şekilde tükenmişlik hissi taşıyor.
İyimser kalem sahipleri hâlâ umut taşısa da, gerçeklerin farkında olmalıyız. Uzun süredir aynı temaları tekrarlıyoruz ve yeni eserlerin ortaya çıkmadığını gözlemliyoruz.
Örnek 5: Zelzele – Ahmet Haşim
Dün gece, İstanbul’u derin bir uykudan uyandıran bir zelzele oldu. Bu felaket, gizli bir dikkatle insan gafletini bekliyor gibi görünüyor. Gece ilerledikçe, zelzelenin de harekete geçmek için beklediği saat bu saatlerdir.
Zelzele, gafil insanın başını omuzuna koyduğu anı beklerken, aniden ortaya çıkar. Bu durum, bir zalim kuvvetin tuhaf merakına işaret ediyor. Zira, zelzelenin insanların rahat uyumasını sabote etmesi de bir o kadar ilginçtir.
Bu şekilde, fıkra (köşe yazısı) türü, edebiyatımızda önemli bir yer tutmaktadır. Yazılar, toplumsal sorunlara ve güncel olaylara ışık tutarak okuyucunun ilgisini çekerken, aynı zamanda mizahi bir dil kullanarak eğlendirir.