Söyleşi (Sohbet)
Arapça kökenli “sohbet” kelimesi, dilimize “arkadaşça konuşma, dostça vakit geçirme” gibi anlamlarla yerleşmiştir.
Yazarların herhangi bir konudaki düşüncelerini detaylandırmadan, karşısındakine anlatıyormuş gibi samimi bir üslupla ele aldığı yazı türüne söyleşi (sohbet) denir.
Söyleşi (Sohbet) Türünün Özellikleri
- Söyleşi, genellikle gazete ve dergi gibi yayın organlarında yer alır.
- Konu sınırı olmaksızın, her türlü mesele hakkında yazılabilir.
- Yazar, ele aldığı konunun doğruluğunda ısrarcı değildir ve bunu ispatlama zorunluluğu hissetmez.
- Yazılarda ayrıntılara çok fazla girilmeden, kısa ve öz bir anlatım tercih edilir.
- Bu türde yazar, kişisel düşüncelerini ön planda tutar, dolayısıyla öznel bir anlatım benimsenir.
- Giriş, gelişme ve sonuç bölümlerinden oluşan düşünsel bir yapı takip edilir; bu yönüyle makaleye benzer.
- Yazar, karşısında bir okuyucu varmış gibi diyaloglara yer verir, sorular sorar ve cevaplar.
- Dil sade, içten ve doğaldır; yazar, samimi bir üslup takınarak okuyucuyla bir dost gibi dertleşir.
- Daha çok devrik cümleler tercih edilir.
- Betimleyici, açıklayıcı, öyküleyici ve tartışmacı anlatım tekniklerinden faydalanılır.
- Yazarın amacı, okuyucuyu düşündürmek değil, keyifli ve samimi bir ortam sunmaktır; bu yönüyle denemeden ayrılır.
- Usta bir söyleşi yazarı, karmaşık konuları herkesin anlayabileceği bir düzeye indirir.
- Söyleşi yazılarında hatıralar, deyimler, nükte ve atasözlerinden sıkça faydalanılır. Yazar, okuyucuyu esprili ve mizahi üslubuyla diri tutar.
- Yazar, okuyucusuna eski bir dostuymuş gibi samimi bir tavırla hitap eder, aralarındaki bağ güçlenir.
- Söyleşi, güncel sorunlara pek değinmediğinden fıkradan farklıdır.
- Söyleşi tek kişilik bir yazı türüdür; röportajda ise en az iki kişi vardır.
Söyleşi (Sohbet) ile Makale Arasındaki Farklar
- Makalede konu ispatlanırken, söyleşide böyle bir zorunluluk yoktur.
- Makale ciddi ve resmi bir üslup taşırken, söyleşide sıcak ve samimi bir dil hakimdir.
- Makale objektifken, söyleşi öznel bir anlatım sergiler.
- Makaleler genellikle daha uzundur.
- Makalede kurallı cümleler ön plandayken, söyleşide devrik cümleler tercih edilir.
Türk Edebiyatında Söyleşi (Sohbet) Türü ve Önemli Temsilcileri
Türk edebiyatında söyleşi türünde pek çok eser verilmiştir. Bazı yazarlar yazılarını kitap olarak yayımlamıştır. Öne çıkan isimler şunlardır:
- Ahmet Rasim: Ramazan Sohbetleri
- Suut Kemal Yetkin: Edebiyat Söyleşileri
- Melih Cevdet Anday: Dilimiz Üzerine Söyleşiler
- Şevket Rado: Eşref Saati
- Nurullah Ataç: Karalama Defteri
Diğer önemli yazarlar arasında Cenap Şahabettin, Refik Halit Karay, Hasan Ali Yücel, Yaşar Nabi Nayır, Leyla Umar, Nuriye Akman ve Feridun Andaç yer alır.
Söyleşi (Sohbet) Türüne Örnekler
Örnek 1: Güleryüz
Asık suratlı insanlardan hoşlandığınızı söylesem muhtemelen gülerdiniz. Aslında biraz olsun gülmenizi istediğim için böyle başladım. Gülümseme üzerine bu sohbeti somurtarak dinlemeniz hoş olmaz tabii. Karşınızdakinin kaşlarını çatarak sizi dinlediğini görürseniz konuşma isteğiniz azalır, lafı kısa kesip sohbeti bitirmeye çalışırsınız. Ama sizi güler yüzle dinleyen biriyle karşılaşırsanız konuşmanız uzar.
Güler yüz, cesaret verir. Güler yüzlü insanlar, hataları affetmeye meyillidir. Bir çocuk ilk adımlarını atmaya başladığında herkes ona güler. Çünkü onun tüm hatalarını şimdiden kabul etmişizdir. Olgun insanlar sadece çocuklara değil, herkese affedici gözle bakar. Bu dünya, kaş çatıp insanları kırmaya değmez. Güler yüzlü insanlar arasında hayat daha güzeldir.
Bazı insanlar gülmeyi yasaklamış gibidir. Gülümsemek, ciddiyetlerini bozacak diye korkarlar. Çocuklarına gülmezler, komşularına gülmezler. Kaşları hep çatık, dudakları hep sıkıdır. Gülümseyenlere ise kızarlar.
Oysa ki, gülmek insana verilen özel bir yetenektir. Hiç kahkaha atan bir hayvan gördünüz mü? Zavallılar belki de gülebilmeyi çok isterler. İnsanlar ise bu yeteneğe sahip. Neden kullanmasınlar?
Örnek 2: Sevinç Peşinde
İnsan hep büyüğe göz diker. Sahip olduğu yetmez, daha fazlasını ister. Gözüyle görüp kulağıyla duyduğu her şeyi öğrenme çabasına girer. Yorulsa da pes etmez, öğrenemediğini uydurur ve ona inanır. İnsan mutluluk peşinde koşmaz, asıl amacı öğrenmekten doğan sevinci yakalamaktır.
Savaş bitmiş olsa da insan, acılar içinde bile yeni hayaller kurar. Aya gitmeyi, yıldızlarda bizim gibi varlıklar olup olmadığını öğrenmeyi hayal eder. Zorluklar arasında bile insan aklı durmaz, sınırlarını zorlar.
Aya gitmek veya yıldızlardaki varlıklarla tanışmak ne kazandıracak? Bu sorunun cevabı insan için önemli değildir. İnsan bilmek ister, sonuçlarına aldırış etmez.