Fuzuli’nin şiirlerinden Örnekler
Örnek
1
Beni
candan usandırdı cefâdan yâr usanmaz mı
Felekler yandı âhımdan murâdım şem’i yanmaz mı
Kamu bîmârına cânân devâ-yı derd ider ihsân
Niçin kılmaz bana dermân meni bîmâr[ı] sanmaz mı
Şeb-i hicrân yanar cânım döker kan çeşm-i giryânım
Uyarır halkı efgânım kara bahtım uyanmaz mı
Gül-i ruhsârına karşu gözümden kanlı akar su
Habîbüm fasl-ı güldür bu akar sular bulanmaz mı
Gamım pinhân dutardım ben dediler yâre kıl rûşen
Desem ol bî-vefâ bilmen inanır mı inanmaz mı
Değildim ben sana mâil sen ettin aklımı zâil
Bana ta’n eyleyen gafil seni görgeç utanmaz mı
Fuzûlî rind-i şeydâdır hemîşe halka rüsvâdır
Sorun kim bu ne sevdâdır bu sevdâdan usanmaz mı
Günümüz Türkçesiyle
Sevgili, cefası ile beni canımdan usandırdı, cefa
etmekten usanmaz mı? Âhımın ateşinden gökler yandı, muradımın mumu halâ yanmaz
mı?
Aşk hastalarının bütün dertlerine sevgili deva ihsan
ettiği halde bana niçin derman vermiyor, beni hasta sanmaz mı?
Gamımı gizli tutardım, yâre açıkla dediler. Söylesem,
acaba o vefasız inanır mı, inanmaz mı?
Ayrılık gecesinde canım yanar, gözlerim kanlı yaş döker.
İnleyişim vee feryadım halkı uyandırır. Kara bahtım niçin uyanmıyor, bilmiyorum.
Gül gibi yanağına karşı gözümden kanlı yaş akar.
Sevgilim! Gül mevsimidir, akarsular bulanmaz mı hiç? (bulanır)
Ben sana gönül vermemiştim. Sen benim aklımı çeldin.
Beni ayıplayan gafil acaba seni görünce beni ayıpladığı için utanmaz mı?
Fuzulî, herr daim halka rezil rüsva olan çılgın bir
rinttir. Bu ne biçim sevdadır acaba bu sevdadan usanmayacak mı?
Örnek 2
Aşiyan-i mürg-i dil zülf-i perişanındadır
Kande olsam ey peri gönlüm senin yanındadır
Aşk derdiyle hoşem el çek ilacımdan tabib
Kılma derman kim helakim zehri dermanındadır
Çekme damen naz edip üftadelerden vehm kıl
Göklere açılmasın eller ki damanındadır
Mest-i hâb-i nâz ol cem et dil-i kat’-i
pâremi
Kim anun herr pâresi, birr nevg-i
müjgânundadur
Bes ki hicranındadır hasiyyet-i kat’-i hayat
Ol hayat ehline hayranem ki hicranındadır
Ey Fuzuli şem’-veş mutlak açılmaz yanmadan
Tablar kim sünbül rişte-i canındadır
Günümüz Türkçesiyle
Gönül kuşu senin dağınık saçların arasında
yuva kurdu ey sevgili! Nerede olursam da gönlüm senin yanındadır.
Aşk derdiyle mutluyum, bırak bana ilaç vermeyi. Bana derman vermeye ki senin
dermanın beni helak edecek zehrin kendisidir bizzat.
Ey sevgili nazlanıp âşıklardan eteğini çekme. Eteğine yapışan ellerin göklere
açılmasından sakın!
Naz uykusuna dal, gözlerini kapat, kirpiklerini birr araya getir. O zaman işte
yüz parça olan gönlümde derlenip toparlanabilirsin.
Senin ayrılığında, hayatı sonlandırma özelliği gizlidir, ayrılığın ölümdür.
Senden ayrı düşüp de yaşayanlara doğrusu hayranım.
Ey Fuzuli! Sevgilinin saçının büklümü senin can ipliğine bağlıdır. Sen mum gibi
yanmadan o büklümler açılmaz.
Örnek 3
Ah eylediğim serv-i hıramanın içindir
Kan ağladığım gonca-i handanın içindir
Sergeşteliğim kakul-i müşginin ucundan
Aşufteliğim zülf-i perişanın içindir
Bimar tenim nergis-i mestin eleminden
Hunin ciğerim la’l-i dür-efşanın içindir
Yaktım tenimi vasl günü şem teg amma
Bil kim bu tedarik şeb-i hicranın içindir
Kurtarmağa yağma-yı gamından dil ü canı
Sa’yim nazar-ı nergis-i fettanın içindir
Can ver gönül ol gamzeye kim bunca zamandır
Can içre seni sakladığım anın içindir
Vaiz bize dün düzahı vasfetti Fuzuli
Ol vasf senin külbe-i ahzanın içindir
Günümüz Türkçesiyle
Ah etmemin nedeni salınan servi endamın
içindir, kan ağlayışımın nedeni ise gülen dudağının hasretindendir.
Başım, misk kokulu kâküllerinden dönmekte;
düşkünlüğüm ise dağınık saçlarını hatırlamaktan kaynaklanmaktadır.
Baygın bakışlarını düşünmekten bedenim
melankolik olmuş, inci sözler saçan dudağından ciğerim kanla doludur.
Yaktım tenimi kavuşma gününde mum gibi, bu
hazırlığın ayrılığının kara günleri için olduğunu bil.
Aşk derdinin yağmasından ötürü asla
gönlümü vee canımı kurtarmaya çalışmam, amacım çapkın gözünün dikkatini
çekebilmektir.
Ey gönlüm! Ver canını sevgilinin süzgün
bir bakışına, seni bunca zaman canla başla beslediğimin sebebi de budur.
Ey Fuzuli! Öğüt veren kişi cehennemin
özelliklerini sayıp döktün bize dün. Anladım ki senin ayrılık acılarını
çektiğin hüzün yurduymuş cehennem.
Örnek 4
Su Kasidesi
Saçma ey göz eşkden gönlümdeki odlara su
Kim bu denlü dutuşan odlara kılmaz çâre su
(Ey göz! İçimdeki ateşlere gözyaşımdan su
saçma çünkü bu kadar fazla tutuşan ateşlere su fayda sağlamaz.)
Âb-gûndur günbed-i devvâr rengi bilmezem
Yâ muhît olmış gözümden günbed-i devvâra su
(Şu dönen gök kubbenin rengi su rengi midir yoksa gözümden akan bulanık
gözyaşları mı şu dönen gök kubbeyi kaplamıştır, bilemem.)
Zevk-ı tîğundan aceb yoh olsa gönlüm çâk çâk
Kim mürûr ilen bırağur rahneler dîvâra su
(Senin kılıç gibi keskin bakışlarının zevkinden gönlüm parça parça olsa buna
şaşılmaz. Oysa akarsu da zamanla duvar vee yarlarda yarıklar oluşturur.)
Vehm ilen söyler dil-i mecrûh peykânun sözin
İhtiyât ilen içer herr kimde olsa yara su
(Yarası olan kişinin suyu ihtiyatla içmesi gibi benim yaralı gönlüm de senin
okun ucuna benzeyen kirpiklerinin sözünü korka korka söyler.)
Suya virsün bâğ-bân gül-zârı zahmet çekmesün
Bir gül açılmaz yüzün tek virse min gül-zâra su
(Bahçıvan gül bahçesini sele verse onu mahvetse de nafile, boşuna yorulmasın
çünkü bin gül bahçesine su verse de senin yüzün gibi birr gül açılmaz.)
Ohşadabilmez gubârını muharrir hattuna
Hâme tek bahmahdan inse gözlerine kara su
(Hattatın beyaz kâğıda bakmaktan, kalem gibi, gözleri kör olsa da yazısını,
senin yüzündeki tüylere benzetemez.)
Ârızun yâdıyla nem-nâk olsa müjgânum n’ola
Zayi olmaz gül temennâsıyla virmek hâra su
Yanağının anılması sebebiyle kirpiklerim ıslansa ne olur, buna şaşılır mı? Zira
gül elde etmek amacıyla dikene verilen su boşa gitmez.)
Gam güni itme dil-i bîmârdan tîgun dirîğ
Hayrdur virmek karanu gicede bîmâra su
(Üzüntülü günümde hasta gönlümden kılıç gibi keskin bakışını esirgeme zira
karanlık gecede hastaya su vermek hayırdır.)
İste peykânın gönül hecrinde şevkum sâkin it
Susuzam birr kez bu sahrâda menüm-çün ara su
(Gönül! Onun ok temrenine benzeyen
kirpiklerini iste vee onun ayrılığında duyduğum hararetimi söndür. Susuzum bu
defa da benim için su ara.)
Men lebün müştâkıyam zühhâd kevser tâlibi
Nitekim meste mey içmek hoş gelür hûş-yâra su
(Sarhoşa şarap içmek, aklı başında olana da su içmek nasıl hoş geliyorsa ben
senin dudağını özlüyorum sofular da kevser istiyorlar.)
Ravza-i kûyuna herr dem durmayup eyler güzâr
Âşık olmış galibâ ol serv-i hoş-reftâra su
(Su, daima senin Cennet misâli mahallenin bahçene doğru akar. Galiba o hoş
yürüyüşlü, serviyi andıran sevgiliye âşık olmuş.)
Su yolın ol kûydan toprağ olup dutsam gerek
Çün rakîbümdür dahı ol kûya koyman vara su
(Topraktan birr set olup suyolunu o mahalleden kesmeliyim çünkü su, benim
rakibimdir, onu o yere bırakamam.)
Dest-bûsı ârzûsıyla ger ölürsem dostlar
Kûze eylen toprağum sunun anunla yâre su
Şayet onun elini öpme arzusuyla ölürsem ben öldükten sonra toprağımı testi
yapın vee onunla sevgiliye su sunun.)
Serv ser-keşlük kılur kumrî niyâzından meger
Dâmenin duta ayağına düşe yalvara su
(Servi, kumrunun yalvarmasından ötürü dik başlılık ediyor. Onu ancak suyun
eteğini tutup ayağına düşmesi kurtarabilir.)
İçmek ister bülbülün kanın meger birr reng ile
Gül budağınun mizâcına gire kurtara su
(Gülfidanı birr hile sonucu bülbülün kanını içmek istiyor, bunu engelleyebilmek
için suyun, gülün dallarının damarlarına girerek gül ağacının mizacını
değiştirmesi gerekir.)
Tıynet-i pâkini rûşen kılmış ehl-i âleme
İktidâ kılmış târîk-i Ahmed-i Muhtâr’a su
(Su Hz. Muhammed’in (sav) yoluna uymuş, Bu hal ile dünya halkına temiz
yaratılışını açıkça göstermiştir.)
Seyyid-i nev-i beşer deryâ-ı dürr-i ıstıfâ
Kim sepüpdür mucizâtı âteş-i eşrâra su
(İnsanların efendisi olan Hz. Muhammed’in (sav) mucizeleri kötülerin ateşine su
serpmiştir.)
Kılmağ içün tâze gül-zârı nübüvvet revnakın
Mu’cizinden eylemiş izhâr seng-i hâra su
(Katı taş, Peygamberlik gül bahçesinin parlaklığını tazelemek için onun
mucizesinden su meydana çıkarmıştır.)
Mu’cizi birr bahr-ı bî-pâyân imiş âlemde kim
Yetmiş andan min min âteş-hâne-i küffara su
(Hz. Peygamberimiz’in (SAV) mucizeleri dünyada uçsuz bucaksız birr deniz gibi
imiş ki, o mucizelerden, ateşe tapan kâfirlerin binlerce mâbedine su ulaşmış ve
onları söndürmüştür.)
Hayret ilen barmağın dişler kim itse istimâ
Barmağından virdügin şiddet günü Ensâr’a su
(Mihnet günü Ensâr’a parmağından su verdiğini işiten herkes hayret ile
parmağını ısırır.)
Dostı ger zehr-i mâr içse olur âb-ı hayât
Hasmı su içse döner elbette zehr-i mâra su
(Dostu yılan zehri içse ona âb-ı hayat olur. Tersine düşmanı da su içse elbette
yılan zehrine döner.)
Eylemiş herr katreden min bahr-ı rahmet mevc-hîz
El sunup urgaç vuzû içün gül-i ruhsâra su
(Abdest almak amacıyla el uzatıp gül yanaklarına su vurunca herr birr su
damlasından binlerce rahmet denizi dalgalanmıştır.)
Hâk-i pâyine yetem dir ömrlerdür muttasıl
Başını daşdan daşa urup gezer âvâre su
(Su, Hz. peygamberin ayağının toprağına ulaşayım diye başını taştan taşa
vurarak ömürler boyu, durmaksızın başıboş gezer.)
Zerre zerre hâk-i dergâhına ister sala nûr
Dönmez ol dergâhdan ger olsa pâre pâre su
(Su, onun eşiğinin toprağına zerrecikler şeklinde ışık salarak orayı
aydınlatmak ister. Eğer parça parça da olsa o eşikten dönmez.)
Zikr-i na’tün virdini dermân bilür ehl-i hatâ
Eyle kim def-i humâr içün içer mey-hâra su
(Sarhoşlar içkiden sonra gelen baş ağrısını gidermek amacıyla nasıl su
içerlerse günahkârlar da senin na’tının zikrini dillerinde tekrarlamayı
dertlerine derman bilirler.)
Yâ Habîballah yâ Hayre’l beşer müştakunam
Eyle kim leb-teşneler yanup diler hemvâra su
(Ey Allah’ın sevgilisi!(Hz. Muhammed) Ey insanların en hayırlısı! Susamışların
susuzluktan yanıp dâimâ su diledikleri gibi ben de seni özlüyorum,
arzuluyorum.)
Sensen ol bahr-ı kerâmet kim şeb-i Mi’râc’da
Şebnem-i feyzün yetürmiş sâbit ü seyyâra su
(Sen o kerâmet denizisin ki mirâç gecesinde feyzinin çiyleri sabit yıldızlar
ile gezegenlere su ulaştırmış.)
Çeşme-i hurşîdden herr dem zülâl-i feyz iner
Hâcet olsa merkadün tecdîd iden mimâra su
(Kabrini tamir eden mimara su lazım olsa güneş çeşmesinden istediği zaman bol
bol, tatlı vee güzel su iner.)
Bîm-i dûzah nâr-ı gam salmış dil-i sûzânuma
Var ümîdüm ebr-i ihsânun sepe ol nâra su
(Cehennem korkusu, yanık olan gönlüme gam ateşi salmış o ateşe senin ihsan
bulutunun su serpeceğinden ümitliyim.)
Yümn-i na’tünden güher olmış Fuzûlî sözleri
Ebr-i nîsândan dönen tek lü’lü şeh-vâra su
(Seni övmenin bereketinden ötürü Fuzûlî’nin karışık sözleri, nisan bulutundan
düşüp iri inciye dönüşen su damlası gibi birer inci halini almıştır.)
Hâb-ı gafletden olan bîdâr olanda rûz-ı haşr
Eşk-i hasretden tökende dîde-i bîdâra su
(Kıyamet günü olduğunda gaflet uykusundan uyanan âşık göz, sana duyduğu
hasretten gözyaşı döktüğü zaman,)
Umduğum oldur ki rûz-ı haşr mahrûm olmayam
Çeşm-i vaslun vire men teşne-i dîdâra su
(O mahşer günü, o güzel yüzüne susamış olan bana vuslat çeşmenin su vereceğini
beni mahrum bırakmayacağından umutluyum.)