K L Harfi ile Başlayan Deyimlerin Anlamları

Kaale almamak: Söz konusu kişinin önemsiz ve dikkate alınmaya değer olmadığı anlamına gelir.

Kabak başına patlamak: Bir olayda, birçok kişinin sorumluluğunun bir kişiye yüklenmesi durumudur.

Kabak çiçeği gibi açılmak: Utangaçlıkla dolu bir durumdan hızla kurtulup kendini ifade etmek anlamına gelir.

Kabak tadı vermek: Bir şeyin, sürekli tekrarlanması nedeniyle can sıkıcı hale gelmesi anlamında kullanılır.

Kabına sığmamak: Heyecan veya mutluluktan dolayı taşkın bir davranış sergilemek anlamına gelir.

Kabir azabı çekmek: Çekilen büyük zorluklar ve sıkıntılarla karşılaşmak anlamındadır.

Kabuğuna çekilmek: Sosyal ilişkileri keserek kendini izole etmek anlamına gelir.

Kaçacak delik aramak: Korku nedeniyle saklanacak bir yer aramak anlamında kullanılır.

Kaderin sillesini yemek: Büyük bir hayal kırıklığı veya kayıpla yüzleşmek anlamına gelir.

Kadrini bilmek: Bir kişinin değerini ve önemini takdir etmek anlamında kullanılır.

Kafa cilalamak: İçki içmek ya da kafa dağıtmak anlamına gelir.

Kafa dengi: Uyumlu ve benzer düşüncelere sahip arkadaşlar anlamındadır.

Kafa dinlemek: Zihinsel olarak yorucu durumlardan uzak kalmak anlamına gelir.

Kafa patlatmak: Bir konu üzerine derinlemesine düşünmek anlamında kullanılır.

Kafa şişirmek: Gürültü ya da gereksiz konuşmalarla birisini rahatsız etmek anlamındadır.

Kafa tutmak: Bir duruma karşı gelmek ya da karşı çıkmak anlamına gelir.

Kafa ütülemek: Boş konuşmalarla birini bunaltmak anlamında kullanılır.

Kafa yormak: Bir konuyu detaylıca düşünmek anlamına gelir.

Kafadan atmak: Bir konuyu incelemeden, düşünmeden rastgele konuşmak anlamındadır.

Kafadan kontak: Düşüncesiz, aklı kıt olan kişileri tanımlamak için kullanılır.

Kafası almamak: Zihinsel yorgunluk nedeniyle bir durumu kavrayamamak anlamındadır.

Kafası atmak: Yoğun bir öfke patlaması yaşamak anlamında kullanılır.

Kafası işlemek: Hızlı kavrama yeteneği olan kişiler için kullanılır.

Kafası kazan gibi olmak: Zihnin yorgunluğundan dolayı düşünemez hale gelmek anlamındadır.

Kafası kızmak: Aşırı sinirlenmek anlamına gelir.

Kafası yerinde olmamak: Bir konuya odaklanamamak, dikkatini verememek anlamındadır.

Kafasına dank etmek: Bir olayı veya gerçeği aniden kavramak anlamına gelir.

Kafasına koymak: Bir şeyi yapmaya kesin bir karar vermek anlamındadır.

Kafasına vura vura: Bir şeyi zorla, itekleyerek yapma durumunu ifade eder.

Kafayı bulmak: Sarhoş olmak ya da düşüncelerden uzaklaşmak anlamındadır.

Kafayı çekmek: Alkol almak anlamına gelir.

Kafayı takmak: Birisiyle sürekli meşgul olmak ya da ona zarar vermeye çalışmak anlamındadır.

Kafayı tütsülemek: Sarhoş olma durumunu ifade eder.

Kafayı üşütmek: Akıl sağlığını kaybetmek anlamına gelir.

Kafayı vurmak: Derin bir uykuya dalmak anlamında kullanılır.

Kafese girmek: Aldatılarak bir durumdan zarar görmek anlamındadır.

Kafese koymak: Birini tuzağa düşürüp ondan menfaat sağlamak anlamına gelir.

Kâğıda dökmek: Bir düşünceyi ya da fikri yazılı hale getirmek anlamına gelir.

Kâğıt üzerinde kalmak: Uygulama aşamasına geçmeyen bir durumu ifade eder.

Kahır çekmek: Zorluklarla ve sıkıntılarla başa çıkmak anlamındadır.

Kahkaha atmak: Yüksek sesle gülmek anlamına gelir.

Kahkahadan kırılmak: Çokça gülme durumunu ifade eder.

Kahkahayı basmak: Kendini tutamayarak yüksek sesle gülmek anlamına gelir.

Kahve dövücünün hınk deyicisi: Bir işte sözüyle destek veren kişi anlamındadır.

Kalayı basmak: Ağır küfür etmek anlamında kullanılır.

Kalbine girmek: Birinin sevgisini kazanmak anlamına gelir.

Kalbini açmak: Duygu ve düşüncelerini başkalarına ifade etmek anlamındadır.

Kalbini kazanmak: Güzel sözlerle birinin sevgisini elde etmek anlamına gelir.

Kalbini kırmak: Birini üzmek, incitmek anlamında kullanılır.

Kalbur üstü: Diğerleri arasında seçkin ve üstün olan şey anlamına gelir.

Kalburla su taşımak: Verimsiz, boş bir işle uğraşmak anlamındadır.

Kaldırım mühendisi: İş yapmayan, sokaklarda dolaşan kişiyi tanımlar.

Kalem oynatmak: Yazı yazmak anlamında kullanılır.

Kaleyi içeriden fethetmek: Karşıt gruptan birinin desteğini alarak başarı sağlamak anlamına gelir.

Kalıbını basmak: Bir şeyin doğruluğunu kesinleştirmek anlamındadır.

Kalıbının adamı olmamak: Göründüğünden farklı bir tutum sergilemek anlamına gelir.

Kalın kafalı: Anlamakta zorluk çeken kişi anlamında kullanılır.

Kalıptan kalıba girmek: Menfaat için farklı kimliklere bürünmek anlamındadır.

Kalp kazanmak: Hoş davranışlarla birinin ilgisini çekmek anlamına gelir.

Kalp kırmak: Sözler veya davranışlarla birini üzmek anlamındadır.

Kambersiz düğün olmaz: Bir işin gerçek anlamda gerçekleşebilmesi için uzmanların gerekli olduğu anlamındadır.

Kambur üstüne kambur: Üst üste gelen aksilikleri ifade eder.

Kan ağlamak: Büyük bir üzüntü içinde olmak anlamına gelir.

Kan beynine çıkmak: Yoğun öfke ile dolmak anlamındadır.

Kan çıkmak: Cinayet veya yaralanma durumu yaşamak anlamına gelir.

Kan dökmek: Birine zarar verip onu öldürmek anlamında kullanılır.

Kan gövdeyi götürmek: Çok kan dökülmesi anlamına gelir.

Kan gütmek: Birinden öç almak amacıyla kan akıtmak anlamındadır.

Kan kusmak: Büyük zorluklarla, acılarla karşılaşmak anlamına gelir.

Kan kusturmak: Başkalarına büyük sıkıntılar yaşatmak anlamında kullanılır.

Kan kusup kızılcık şerbeti içtim demek: Çok zor bir durumu, bunun tersine göstermek anlamına gelir.

Kan ter içinde kalmak: Aşırı yorulmak ve perişan duruma düşmek anlamındadır.

Kan tutmak: Şok geçirerek o an orada kalmak anlamına gelir.

Kana susamak: Öç almak amacıyla birini öldürme isteği taşımak anlamındadır.

Kanadı altına almak: Birini koruma veya himaye etme anlamına gelir.

Kanat germek: Birini korumak, gözetim altında tutmak anlamındadır.

Kancayı takmak: Birine zarar vermek amacıyla sürekli kötü niyet beslemek anlamındadır.

Kandilli temenna: Elin yere kadar uzatılarak yapılan selamlaşma şekli anlamına gelir.

Kanı ağır: Söz ve davranışlarıyla rahatsızlık veren kişiyi ifade eder.

Kanı bozuk: Kötü iş yapan veya soyu belli olmayan kişiyi tanımlar.

Kanı ısınmak: Birine yakınlık hissetmek anlamına gelir.

Kanı kaynamak: Birine karşı yakın ilgi ve sevgi beslemek anlamındadır.

Kanı pahasına: Hayatı tehlikeye atarak bir şey yapma durumu anlamına gelir.

Kanı sıcak: Sıcakkanlı ve cana yakın olan kişiyi tanımlar.

Kanına girmek: Birini öldürmek ya da ölümüne neden olmak anlamında kullanılır.

Kanına susamak: Kişinin kendi sonunu hazırlayacak bir eylemde bulunması anlamına gelir.

Kanını emmek: Birinin her şeyini elinden almak, onu yoksun bırakmak anlamındadır.

Kanıyla ödemek: Bir şeyin bedelini canıyla ödemek, ölmek anlamına gelir.

Kanlı bıçaklı olmak: İki kişi arasında ciddi bir düşmanlık olduğunu ifade eder.

Kargaşa yaratmak: Ortamda karışıklık ve düzensizlik oluşturmak anlamına gelir.

Kargalarla arkadaş olmak: Kötü veya alkolik insanlarla dost olmak anlamındadır.

Karma karışık: Düzenin tamamen bozulduğu ve her şeyin birbirine girdiği durumu ifade eder.

Karmakarışık etmek: Bir durumu karmaşık hale getirmek anlamına gelir.

Karmakarışık hale gelmek: Düzenin bozulup tamamen belirsiz bir hale gelmesi anlamındadır.

Karmakarışık konuşmak: Düşüncelerin ve ifadelerin birbirine karışması durumu anlamında kullanılır.

Karnını bulandırmak: Üzücü bir olay ya da durum nedeniyle rahatsız olmak anlamına gelir.

Karnından konuşmak: Duygularını dışa vurmak yerine, mantıkla hareket etmek anlamına gelir.

Karnında büyütmek: Bir konuyu sürekli düşünmek ve üzerinde durmak anlamına gelir.

Karnımda bir şey var: Hissettiği bir olayın veya durumun getirdiği bir hissi ifade eder.

Karanlıkta ışık aramak: Zor bir durumu aşmaya çalışmak anlamına gelir.

Karanlıkta kaybolmak: Umutların sona erdiği ve durumu kontrol edemediği anlamında kullanılır.

Kararmak: İçsel bir kötü duruma düşmek anlamındadır.

Karar kıldım: Bir konuda kesin bir karar almak anlamına gelir.

Karar vermek: Bir durum üzerinde net bir seçim yapmak anlamındadır.

Kararında tutarlı olmak: Alınan kararın her zaman geçerli olması anlamına gelir.

Kararsız kalmak: Bir seçim yapmakta zorlanmak anlamına gelir.

Kara çalmak: Birine iftira atarak onu kötü duruma düşürmek anlamına gelir.

Kara gözyaşı dökmek: Çok derin bir üzüntü içinde olmak anlamında kullanılır.

Karakış: Soğuk ve karanlık bir durumu tanımlamak için kullanılır.

Karakışta gelemek: Zor koşullar altında bir şeyi başarmak anlamına gelir.

Karakışta çiçek açmak: Zor bir durumdan başarıyla çıkmak anlamına gelir.

Karalar bağlamak: Büyük bir üzüntü nedeniyle yas tutmak anlamındadır.

Karalarla örtmek: Üzüntülü bir durumu gizlemek anlamına gelir.

Karalar giymek: Yas tutma durumunu ifade eder.

Kara kış: Kötü hava koşullarının olduğu bir dönemi tanımlar.

Kara makas: Bir işin ya da durumun tam tersine gitmesi anlamında kullanılır.

Kara murat: Çok zor bir durumdan başarıyla çıkmak anlamına gelir.

Karakış kışı: Soğuk ve zorlu bir dönemi tanımlar.

Karamsar düşünmek: Olumsuz bir bakış açısıyla yaklaşmak anlamına gelir.

Karamsar ruh hali: Geleceğe dair umutsuzluk içinde olmak anlamındadır.

Karasabanla iş yapmak: İşin zorluğunu ifade eden bir durumu belirtir.

Kargalarla arkadaş olmamak: Kötü insanlarla dost olmamak anlamına gelir.

Kargaların bile gülmeyeceği: Komik bir durumu ifade eder.

Kargış yapmak: Birine lanet okuma anlamında kullanılır.

Kargaşada kaybolmak: Bir durumun karmaşası içinde kaybolmak anlamındadır.

Kargalar gibi gülmek: Sesli bir şekilde gülmek anlamına gelir.

Kargaşanın ortasında kalmak: Bir durumun karmaşasında kalmak anlamındadır.

Kargaşada kaybolmak: Karışık bir durumun içinde kaybolmak anlamına gelir.

Kargaşada sıkışmak: Düşünceler arasında sıkışmak anlamında kullanılır.

Karıkoca: Bir evliliği tanımlamak için kullanılır.

Karşıdan karşıya geçmek: Bir yere geçmek ya da birinden başka birine geçmek anlamında kullanılır.

Karşı karşıya kalmak: Bir durumla yüzleşmek anlamında kullanılır.

Karşı kıyıya geçmek: Bir yerde sona ermek veya tamamlanmak anlamına gelir.

Karşıda bulmak: Bir durumu ya da kişiyi beklenmedik bir şekilde bulmak anlamında kullanılır.

Karşılaşmak: Bir durumla yüz yüze gelmek anlamındadır.

Karşılıklı davranmak: Bir olayda iki tarafın da benzer şekilde davranması anlamına gelir.

Karşısında dikilmek: Birine karşı durmak ya da onunla yüzleşmek anlamındadır.

Karşıt olmak: Bir görüşe veya fikre zıt bir duruma sahip olmak anlamında kullanılır.

Karmaşık bir durumda kalmak: Düşünceler arasında karmaşık bir durumda kalmak anlamına gelir.

Karmaşık hale gelmek: Bir durumun ya da olayın daha da karışık hale gelmesi anlamındadır.

Karmaşık düşünceler: Düşüncelerin birbirine girmesi durumu anlamına gelir.

Karmaşık ilişkiler: İlişkilerin zorluğunun ifade edilmesidir.

Karmaşık bir ilişki: Zorlu bir durumu ifade eder.

Karmaşık bir yapı: Yapının karmaşık ve zor olduğu durumları tanımlar.

Karmaşık bir bakış açısı: Düşüncelerin karmaşık bir biçimde ifade edilmesidir.

Karmaşık bir durum: Çözümü zor bir olayı ifade eder.

Karmaşık bir olay: Zorlukların olduğu ve karmaşık bir yapıya sahip bir durumu tanımlar.

Karmaşık ilişkiler: Duygusal olarak zor ilişkileri ifade eder.

Karmaşık bir yapıda olmak: Zor bir duruma sahip olmak anlamına gelir.

Karmaşık bir durumla karşılaşmak: Beklenmedik bir olayla karşı karşıya kalmak anlamındadır.

Karmaşık bir olayın ortasında kalmak: Karışık bir durumu ifade eder.

Karmaşık bir yapıya sahip olmak: Zor ve karmaşık bir durum anlamına gelir.

Karmaşık bir süreç: Uzun süren ve zor bir durumu ifade eder.

Karmaşık bir ilişki durumu: Zor bir ilişkiyi ifade eder.

Karmaşık bir yapının içinde kalmak: Zor bir durumu ifade eder.

Karmaşık bir olayın içindeyken: Zor bir duruma sahip olmak anlamına gelir.

Karmaşık bir durumun içindeyken: Zor bir duruma sahip olmak anlamına gelir.

Karmaşık bir süreçte yer almak: Zor bir durumda yer almak anlamına gelir.

Karmaşık bir durumla yüzleşmek: Zor bir olayla yüzleşmek anlamına gelir.

Karmaşık bir durumla karşılaşmak: Zor bir olayla karşılaşmak anlamındadır.

Karmaşık bir olayı çözmek: Zor bir durumu çözmeye çalışmak anlamına gelir.

Karmaşık bir durumu anlamak: Zor bir durumu kavramaya çalışmak anlamına gelir.

Karmaşık bir yapı kurmak: Zor bir yapıyı oluşturmak anlamında kullanılır.

Karmaşık bir durumda kalmak: Zor bir durumda kalmak anlamına gelir.

Karmaşık bir süreçte ilerlemek: Zor bir süreçte ilerlemek anlamına gelir.

Karmaşık bir durumda mücadele etmek: Zor bir durumda mücadele etmek anlamındadır.

Karmaşık bir yapıda kaybolmak: Zor bir durumda kaybolmak anlamına gelir.

Karmaşık bir süreçte geçmek: Zor bir süreçte geçmek anlamındadır.

Karmaşık bir olayın içinde kalmak: Zor bir durumda kalmak anlamına gelir.

Karmaşık bir durumla yüzleşmek: Zor bir olayla yüzleşmek anlamında kullanılır.

Karmaşık bir yapı içinde kalmak: Zor bir yapıda kalmak anlamındadır.

Karmaşık bir süreçte zorlanmak: Zor bir süreçte zorlanmak anlamına gelir.

Karmaşık bir durumda başa çıkmak: Zor bir durumda başa çıkmak anlamındadır.

Karmaşık bir olayla karşılaşmak: Zor bir olayla karşılaşmak anlamında kullanılır.

Karmaşık bir yapı içinde olmak: Zor bir durumda olmak anlamına gelir.

Karmaşık bir süreçte kaybolmak: Zor bir süreçte kaybolmak anlamına gelir.

Karmaşık bir durumda kaybolmak: Zor bir durumu ifade eder.

Karmaşık bir olayın içindeyken: Zor bir durumda olmak anlamına gelir.

Karmaşık bir olayla başa çıkmak: Zor bir olayla başa çıkmak anlamındadır.

Karmaşık bir yapının içinde kaybolmak: Zor bir yapıda kaybolmak anlamına gelir

 

Keçi inadı: Asla vazgeçmeyen, kararlı bir tutum sergileme.

Keçileri kaçırmak: Tamamen aklını yitirmek, deliliğe kapılmak.

Kedi ciğere bakar gibi bakmak: Büyük bir iştahla bir şeye göz dikmek, ona sahip olmaya çalışmak.

Kedi gibi dört ayak üstüne düşmek: En zor ve riskli durumlarda bile zarar görmeden kurtulmak.

Kedi köpek gibi: Sürekli tartışma ve anlaşmazlık içinde olan kişiler.

Kefeni yırtmak: Çok ciddi bir hastalığı veya durumu atlatarak hayatta kalmak.

Kel başa şimşir tarak: Maddi durumu kötü olan birinin gereksiz yere lüks şeyler satın alması.

Kel kâhya: Bilgi sahibi olsun olmasın her işe müdahil olan, her konuda kendini gösteren kişi.

Keli görünmek: Birinin kusurunun veya suçunun açığa çıkması.

Kelle götürür gibi: Gereksiz bir aceleyle davranmak.

Kelle koltukta: Ölümü göze alarak, büyük bir cesaretle bir işe atılmak.

Kellesini istemek: Birinin hayatına son verilmesini talep etmek.

Kellesini ortaya koymak: Bir konuda her şeyi göze almak.

Kellesini uçurmak: Kişiyi öldürmek, hayatına son vermek.

Kelleyi koltuğa almak: Ölüm riskini göze almak.

Kelli felli: Dış görünüşüyle dikkat çeken, şatafatlı kimse.

Kem göz: Kötü niyetli, nazar değdiren göz.

Kem gözle bakmak: Kötü bir niyetle birine bakmak.

Kem küm etmek: Bir soruya yanıt vermekten kaçınmak, belirsiz sözler söylemek.

Kemerini sıkmak: Daha tutumlu bir yaşam tarzına alışmak zorunda kalmak.

Kemik atmak: Birini susturmak için ona ufak bir şey vermek.

Kemik yalayıcı: Sadece çıkarları için birine bağlı olan kişi.

Kemikleri sızlamak: Ölülere atıfta bulunarak rahatsızlık hissetmek.

Kendi göbeğini kendi kesmek: Kendi işlerini kendi başına halletmek.

Kendi hâlinde: Hiçbir şeye müdahale etmeyen, sakin ve sessiz biri.

Kendi kendine gelin güvey olmak: Başkalarıyla birlikte yapılacak bir işi tek başına üstleniyormuş gibi davranmak.

Kendi kendini yemek: İstediği şey gerçekleşmediğinde kaygı duymak veya üzülmek.

Kendi yağıyla kavrulmak: Kimseden yardım almadan kendi ihtiyaçlarını karşılamak.

Kendinden geçmek: Bir olay karşısında bilinç kaybı yaşamak veya çok sevinçli bir durumda duygusal olarak coşmak.

Kendinden pay biçmek: Olan bir şeyin, biraz da kendi katkısıyla olduğunu düşünmek.

Kendine gelmek: Gücünü toplayarak zor bir durumu düzeltmek.

Kendine yedirememek: Yapılan bir şeyi onur kırıcı bularak kabul edememek.

Kendine yontmak: Başkalarını düşünmeden sadece kendi çıkarını ön planda tutarak hareket etmek.

Kendini ağır satmak: Bir işi yapmayı kabul etmesi için ısrara gerek kalması.

Kendini alamamak: Bir şeyi yapmamayı düşündüğü halde kendini tutamamak.

Kendini ateşe atmak: Tehlikeli bir duruma kendi isteğiyle girmek.

Kendini bulmak: Kendi kişiliğini kazanıp olgunlaşmak.

Kendini dev aynasında görmek: Kişinin kendini olduğundan daha büyük birisi olarak görmesi.

Kendini ele vermek: Davranışlarıyla suçlu olduğunu ortaya koymak.

Kendini göstermek: Yetenek ve kabiliyetlerini sergilemek.

Kendini kaptırmak: Bir şeye aşırı odaklanmak, tüm dikkatini ona vermek.

Kendini kaybetmek: Şiddetli öfke anında ne yapacağını bilememek.

Kendini paralamak: Bir işi zamanında tamamlamak için aşırı çaba sarf etmek.

Kendini toplamak: Düzensiz bir durumu düzeltmek, yeniden düzenlemek.

Kendini tutamamak: Bir durumda sakin kalamayıp harekete geçme isteği duymak.

Kendini vermek: Bütün gücüyle bir işe odaklanmak.

Kene gibi yapışmak: Birinden asla ayrılmamak, bırakmamak.

Kesenin ağzını açmak: Para harcamaya başlamak.

Keyfi kaçmak: Mutluluğunu yitirmek.

Keyfini çıkarmak: Bir şeyden aşırı zevk almak.

Keyfinin kâhyası: Birisinin yaşam tarzına müdahale edilmesine izin vermemek.

Keyif çatmak: Eğlenceli vakit geçirmek.

Keyif ehli: Hayatı rahatça yaşayan, zevkine düşkün biri.

Keyif sürmek: Rahat ve huzurlu bir yaşam sürmek.

Kıl payı: Çok az bir farkla.

Kılı kırk yarmak: İş yaparken aşırı titiz davranmak.

Kılıfına uydurmak: Uydurmacı bir bahane bulmak.

Kılıktan kılığa girmek: Sıkça fikir değiştirerek yön değiştirmek.

Kılına dokunmamak: Birine zarar vermemek.

Kılını bile kıpırdatmamak: Hiçbir tepki göstermeden durumu izlemek.

Kıran girmek: Sürekli olan bir şeyin birden bulunamaz hale gelmesi.

Kırıp geçirmek: Sözlerle veya davranışlarla insanları güldürmek.

Kırk dereden su getirmek: Birilerini kandırmak için çeşitli bahaneler sunmak.

Kırk tarakta bezi bulunmak: Birinin birçok işle ilgilenmesi, gizli ilişkilerinin olması.

Kırklara karışmak: Ortalıkta görünmemek, kaybolmak.

Kıs kıs gülmek: Alaycı bir şekilde sessizce gülmek.

Kıskıvrak yakalamak: Sıkı bir şekilde tutmak.

Kısmeti açılmak: Kazancının artması.

Kısmetini ayağıyla tepmek: Kolayca elde edilebilecek bir fırsatı değerlendirmemek.

Kıssadan hisse almak: Bir olaydan kendine ders çıkarmak.

Kıt kanaat geçinmek: Sadece yeterince para kazanarak zor şartlarda yaşamak.

Kıtır kıtır kesmek: Hiç acımadan birini öldürmek.

Kıvamına gelmek: Bir şey için en uygun zamanın gelmesi.

Kıyameti koparmak: Bir şeye aşırı tepki gösterip bağırmak.

Kıymeti harbiyesi yok: Hiçbir değeri bulunmayan.

Kız kurusu: Evlenmemiş yaşlı kadın.

Kızağa çekmek: Birini görevden alarak pasif hale getirmek.

Kızarıp bozarmak: Utançtan yüzünün rengi değişmek.

Kızılca kıyamet kopmak: Büyük bir kavganın çıkması.

Kibarlık budalası: Kibar olmayan ama öyle davranmaya çalışan kişi.

Kilit noktası: Bir şeyin çözümü için kritik olan unsur.

Kilometre taşı: Üzerinde durulması gereken önemli konu.

Kim vurduya gitmek: Kimin tarafından öldürüldüğünün belirsiz olması.

Kimseye eyvallah etmemek: Hiç kimseden minnet duymamak.

Kin tutmak: Birine karşı düşmanca duygular beslemek.

Kirişi kırmak: Bir sebepten dolayı kaçmak, gitmek.

Kirli çamaşırları ortaya dökmek: Birinin gizli ayıplarını açığa çıkarmak.

Kitaba el basmak: Yemin etmek.

Kitabına uydurmak: Yasal olmayan bir durumu yasallaştırmaya çalışmak.

Kocaya varmak: Evlenmek.

Kodese tıkmak: Birini hapishaneye atmak.

Kof çıkmak: Bir şeyin aslında işe yaramadığı veya boş olduğu anlaşılmak.

Kokusu çıkmak: Yasal olmayan bir şeyin gizliliğinin sona ermesi.

Kol kanat germek: Birini korumak, ona destek olmak.

Kolaçan etmek: Olup bitenleri anlamak için etrafı dolaşmak.

Koltuk değneğiyle: Başkalarının yardımıyla ayakta kalmak.

Koltukları kabartmak: Kendini çok havalı bir şekilde göstermek.

Komik duruma düşmek: Düşündüğünden çok farklı bir sonuç almak.

Korkunun ecele faydası yok: Korkuların gerçekleşmesinin kaçınılmaz olduğunu ifade etmek.

Korkusuz olmak: Hiçbir tehlikeden korkmamak.

Korkunç bir gerçek: Olumsuz bir durumu tanımlamak için kullanılan ifade.

Korkunç: Aşırı derecede korkutucu bir durum.

Korkusuzca hareket etmek: Cesurca davranmak.

Korkularına karşı koymak: Korkularla yüzleşmek.

Korkusuz olmak: Korkusuz bir şekilde yaşamak.

Korkularının üstesinden gelmek: Korkuları aşmak.

Korku filmi izlemek: Korku unsurlarının olduğu bir film izlemek.

 

Laçka olmak: Bir işte ya da davranışta ciddiyetten uzak, düzensiz ve kayıtsız bir tutum sergilemek.

Lades tutuşmak: İki kişinin tavuğun lades kemiğini kaparak oynamaya başlamasıyla, bir tür eğlenceli rekabetin içine girmek.

Laf altında kalmamak: Başkaları tarafından söylenen sözlere uygun bir karşılık vererek kendini ifade etmek.

Laf anlamamak: Anlayışsız, inatçı bir kişiliğe sahip olmak; başkalarının sözlerini idrak edememek.

Laf (söz) aramızda: Yapılan konuşmaların gizli kalması gerektiği; dışarıya sızmaması için güvence vermek.

Laf atmak: Birine sözle sataşmak ya da onu küçümseyen bir ifadeyle rahatsız etmek.

Laf ebesi: Sürekli olarak konuşan, her durum ve konuya müdahil olan bir kişi.

Laf etmek: Bir konunun dedikodu malzemesi haline gelmesi; başkaları arasında konuşulması.

Laf işitmek: Başkaları tarafından eleştirilmek ya da kötü sözlere maruz kalmak.

Laf lafı açmak: Bir konudan başka bir konuya geçiş yapmak, konuşmayı genişletmek.

Laf olsun diye: Özel bir amacı olmayan, sıradan ve gelişi güzel bir şekilde söylenen sözler.

Laf taşımak: Birinin arkasından söylenen olumsuz sözleri o kişiye aktarmak.

Laf yetiştirmek: Bir konuşmaya anında tepki vermek, hiçbir sözün altında kalmamak.

Laf yok: Son derece güzel bir durum; söylenecek başka bir şey bulunmaması, her şeyin kusursuz olması.

Lafa boğmak: Bir kişinin konuşmasına engel olup sürekli araya girmek, sözlerini kesmek.

Lafı ağzına tıkamak: Birinin söylediklerini hoş görmeyerek onu susturacak bir yanıt vermek.

Lafı ağzında gevelemek: Söyleyeceklerini net bir şekilde ifade edememek, tereddütle konuşmak.

Lafı ağzında kalmak: Söylemek istediği şeyler için uygun anı bulamamak, düşüncelerinin yarıda kalması.

Lafı mı olur: Hiçbir önemi olmayan bir şey, gereksiz ve ciddiye alınmayacak bir ifade.

Lafını balla kesmek: Birinin anlatmakta olduğu bir şeyin sözünü aniden kesip araya girmek.

Lafını etmek: Bir konu hakkında başkalarıyla tartışmak veya görüş bildirmek.

Lâhavle çekmek: Sıkıntı ya da öfke anında sabırlı olmayı dile getirmek, rahatlama istemek.

Laklak etmek: Gereksiz, boş ve sıradan konular hakkında sohbet etmek.

Lamı cimi yok: Kesin ve tartışmaya kapalı bir durum; herkesin bunu kabulleneceği anlamında kullanılır.

Lastikli söz: Farklı anlamlar barındıran, çok yönlü bir ifade.

Leb demeden leblebiyi anlamak: Birinin sözünü bitirmeden onun ne demek istediğini hemen kavramak.

Leke sürmek: Birine iftirada bulunmak, ona haksız yere suç atmak.

Leşini çıkarmak: Birini aşırı şekilde döverek ona zarar vermek.

Leşini sermek: Birine çok sert bir şekilde saldırmak, ölümcül bir şekilde dövmek.

Leyleği havada görmek: İlkbaharda göç eden leyleği gören kişinin o yıl seyahate çıkacağına inanması.

Lokma ağzında büyümek: Bir sebepten dolayı lokmayı bir türlü yutamamak, yemek yiyememek.

Lokmasını saymak: Kişinin yediği yiyeceğe dikkat etmesi, fazla yemekten kaçınması.

Lök gibi oturmak: Birinin bir yere ağır bir şekilde oturup orada kalması; hareketsiz durmak.

Lügat paralamak: Anlaşılması güç, ağır ve süslü kelimeler kullanarak konuşmak.

Lüpe konmak: Çok değerli bir şeyi zahmetsizce elde etmek, emeksiz kazanmak.

Yorum yapın