EDEBİYATIN BİLİMLERLE İLİŞKİSİ
Edebiyat ve bilim arasında çok yönlü bir ilişki bulunmaktadır. Temelde her ikisi de insan faaliyetleri olup, her ikisi de insana ve insan için yapılmaktadır. Edebiyat, insanın estetik zevkini tatmin etmeyi ve güzelliğe ulaşmayı hedeflerken, bilim ise deney, gözlem ve araştırma yöntemleriyle gerçeği ve doğru bilgiyi keşfetmeyi amaçlar. Osman Türkay’ın da belirttiği gibi, “… bu iki insan çabasını birbirinden ayırmak için yapılan her girişim, onları ayırmaktan çok, birleştirmek yönünde gelişmektedir.”
Edebiyat, psikoloji, sosyoloji, tarih ve felsefe gibi sosyal bilimlerle doğrudan, fizik, kimya ve biyoloji gibi deneysel bilimlerle dolaylı bir ilişki içerisindedir. Bu karşılıklı etkileşim, edebiyatın bilimi, bilimin de edebiyatı etkilediği .
Tarih: Geçmişte yaşayan insan topluluklarının her türlü faaliyetlerini yer ve zaman belirterek, sebep-sonuç ilişkisi içerisinde inceleyen bilim dalıdır. Edebi eserler, tarih bilimi için belge niteliği taşır.
Sosyoloji: Toplum ve insanın etkileşimi üzerinde çalışan bilimdir. Toplumsal araştırmalar, bireyler arasındaki ilişkilerden küresel sosyal işleyişlere kadar geniş bir yelpazeyi kapsar. Edebi eserler, toplumun aynasıdır; toplumu ve sosyal dinamikleri yansıtır.
Psikoloji: Davranışları ve zihinsel süreçleri inceleyen bilim dalıdır. İnsanlar ve hayvanlar üzerindeki çalışmaları içerir. Edebî eserler, yazarın iç dünyasında şekillenir ve onun kişiliğini yansıtır. Bu yönüyle psikolojiyle yakından ilgilidir.
Felsefe: Varlık, bilgi, gerçek, adalet, güzellik, doğruluk, akıl ve dil gibi konularla ilgilenen genel ve temel sorunları araştıran bir alandır. Edebi eserlerde işlenen düşünce sistemi, felsefenin yöntemleriyle incelenir.
Not: Bir edebi eserin çeşitli bilim dallarından yararlanması ona bilimsel bir özellik kazandırmaz; ancak bilimlerin verilerinden faydalanmak, eserin etkileyiciliğini artırır.
EDEBİYAT-TARİH İLİŞKİSİ
Uygarlık, toplumların maddi ve manevi varlıklarının; fikir ve sanat çalışmalarıyla ilgili tüm niteliklerin bütünüdür. Uygarlık Tarihi, tüm ulusların ortaya koyduğu uygarlık eserlerini inceler ve insanlığın önemli kültür alanlarındaki eylem ve ürünlerinin tarihini araştırır. Bu kapsamda edebiyat tarihi, bir ulusun yüzyıllar boyunca ürettiği edebi eserleri kronolojik olarak inceleyen bir bilim dalıdır. Edebi türlerin gelişimini, edebi dönemleri, dönemin siyasi ve sosyal olaylarını, sanatçıların hayatlarını ve eserlerini ele alır.
Dünyada edebiyat tarihi alanındaki ilk çalışma İtalyan tarihçi Vico tarafından yapılmıştır. Bizde ise ilk edebiyat tarihi denemesini Ziya Paşa, 1874’te “Mukaddime-i Harabat” adlı eseriyle gerçekleştirmiştir. İlk bilimsel edebiyat tarihi çalışmalarını ise Fuat Köprülü yapmıştır.
EDEBİYAT-DİN İLİŞKİSİ
Din ve edebiyat, karşılıklı olarak birbirlerini etkiler ve birbirlerinden faydalanır. Din, insanları ahlaki ve toplumsal düzen kurallarına göre şekillendirirken, edebiyat bu kuralları estetik bir biçimde ifade eder. Her dinin kutsal bir metni vardır ve bu metinler, okuyan kişiyi dinin temel ilkeleriyle buluştururken aynı zamanda edebi bir bilince ve dil zevkine ulaşmasını sağlar. Bu bilinç ve zevk, estetik duygunun merkezinde yer alır. Din, metafizik problemlere getirdiği çözümler ve hayata yüklediği anlamla edebiyata estetik bir zemin sağlar.
Türk edebiyatı tarihine bakıldığında, her dönemde dinin büyük bir etkisinin olduğu görülür. İslamiyet öncesi dönemde edebiyat-din ilişkisi güçlüdür ve şairlerin büyük bir kısmı şamanlardan oluşur. İslamlaşma süreciyle birlikte bu ilişki daha da zenginleşmiştir. Divan edebiyatı ve tasavvuf edebiyatı gibi edebi türler, dini olgular üzerine kuruludur. Dini konular hakkında bilgi vermek ve duygularını ifade etmek için edebiyatı bir araç olarak kullanmışlardır.
Din, edebiyatı estetik söylemlerle ilgi çekici hale getirirken, edebiyat ise bireyin düşüncesini, kültürünü ve inançlarını yansıtır.